Hazım Sesli, AKP içi iktidar savaşına mı kurban gitti? (2)

sesli

Tutuklu işadamı Hazım Sesli’nin “AKP’li bakanlarla ilgili bildiklerimi açıklarsam yer yerinden oynar” açıklamasından 6 ay sonra cezaevinde şişli saldırıya uğramasını yorumlamaya devam ediyoruz.

Bugünkü bölümde Sesli’nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile olan ilişkisine değineceğim.

Ancak bu ikili arasındaki ilişki, biraz da Soylu-cemaat ilişkisi demek.

“Gülen Hareketi ile Süleyman Soylu’nun birbirine karşılıklı ilgisi nasıl başladı, aralarında nasıl bir yakınlık oluştu ve bu ilişki nereye evrildi?” soruları önemli.

Çünkü Türkiye’de aylardır devam eden ‘siyasi ayak’ tartışmasının dayandığı noktalardan birisi burası.

Soylu bugün cemaate yönelik acımasız operasyonların direksiyonundaki kişilerden biri. Zaten “Acırsak acınacak hale düşeriz” de demişti.  

Acaba neyi örtüyor?

****

Soylu ile sanırım 2004 yılından beri tanışıyorum. 

AKP’ye geçişine kadar iyi görüştüğüm birisiydi. İktidar partisine katılacağının konuşulduğu zamanlarda benim de fikrimi almıştı. Telefonda uzun uzun neden AKP’ye katılmaması gerektiğini anlatmış, görüşlerimi kendisiyle paylaşmıştım. Temel argümanım, siyasi iktidarın giderek demokrasiden uzaklaşmakta olduğu gerçeğiydi.

Bilmediğim şey ise, bu konuşmaları yaptığımız sırada kendisinin zaten Erdoğan’la çoktan anlaşmış olduğuydu.

Ampül rozetini taktıktan sonra da görüştük elbette. Sonuçta AKP muhabiriydim. Kendisi de AKP Genel Başkan Yardımcısı olmuştu. Fakat partiye katılımından önceki konuşmalarımız ortada iken ne kendisinde eski yakınlık oldu ne de bende…

Bir muhabir olarak şu söylediklerim mahzurlarını biliyorum. Fakat insani taraflarımızdan büsbütün soyutlanarak yapmıyoruz hiç birimiz mesleklerimizi. Hele Ankara’daki ilişkileri yakından bilen biri olarak, bu konuda fazlasıyla müsterihim…

****

Tanıdığım Soylu ile Hazım Sesli’nin yolları nasıl kesişiyor?

Daha sonra nasıl karşı karşıya geliyorlar?

Hazım Sesli’yi cezaevine, cezaevinden de neredeyse ölüme götürecek; Süleyman Soylu’yu da cemaat sofralarından iktidara, oradan da binlerce mağdura zulmeden bir zalime dönüştürecek sürecin çok iyi anlaşılması gerekiyor.

Uzun süredir yürüttüğüm araştırmalara göre cemaatin Süleyman Soylu ile organik ilişkisi, bizzat hareketin lideri Fethullah Gülen’in onayı ile başlayıp onun “Görüşmeyi kesin” demesi ile sona eriyor.

Merkez sağdan gelen bir siyasetçi olarak Soylu zaten bütün sağ ve muhafazakâr gruplara ilgisi olan, her grupla bağlantıya geçen biri.

Nasıl bir siyasi zekâya, öngörüye ve kurnazlığa sahip olduğu da tanıyan herkesin malumu.

Soylu, Demokrat Parti genel başkanı olduğunda, Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’sine alternatif olup olamayacağı merak edilen genç bir liderdi.

Ergenekon operasyonları devam ediyordu. Kendisi de bu soruşturmalara tam destek veriyordu. Yolsuzluklara da vesayete de karşı çıkıyor, demokrasiden yana duruş sergiliyordu.

Dolayısıyla cemaatin de Soylu’nun da birbirine ilgisi olağandı.

Cemaatin siyasi partilerle temasları yürüten temsilcileri, Gülen’in bilgisi ile bu şartlarda Süleyman Soylu ile yakınlaştı.

****

Bu sırada 2009 yerel seçimleri henüz olmuştu.

Süleyman Soylu zor durumdaydı.

Çünkü, partisinin 2007 genel seçimlerinde aldığı yüzde 5,4’lük oy oranının altında kalması halinde istifa edeceğini açıklamıştı. Seçimde aldığı oy oranı ise yüzde 3.8’de kalmıştı.

Kongrede aday olmayacağını açıkladı. Kendi talebi ile gerçekleşen olağanüstü kongrenin 3. turunda adaylıktan çekildi. Yerine Hüsamettin Cindoruk DP Genel Başkanı oldu. 

Gülen Hareketi ile Soylu’nun yakınlaşması bu evrede başladı. 

Ertesi yıl yapılan Anayasa değişikliği referandumunda her iki taraf da aktif rol aldı. 

Soylu artık parti lideri değildi ama il il geziyor, ‘Demokrasi Buluşmaları’ başlıklı toplantılarla ‘Evet’ için oy istiyordu. 

Cemaat de aynı şekilde bütün unsurları ile ‘Evet’ kampanyası yürütüyordu. Hatta AKP teşkilatlarından bile fazla…

Cindoruk liderliğindeki DP ise ‘Hayır’ tarafındaydı. Bu yüzden Soylu’yu ihraç edeceklerdi.

****

Cemaati temsil eden kişilerle Soylu’nun görüşmeleri daha çok sahibi olduğu Mecidiyeköy’deki Odak Araştırma’da oluyordu. 

Demokrasi Buluşmaları için bir çok şehir gezen ve toplantılar tertip eden Soylu’ya maddi destek de teklif edildi.

Bu destek, bazı şehirlerdeki organizasyonların masrafının cemaat tarafından üstlenilmesi şeklinde oldu.

Eski DP Genel Başkanı toplamda 50 şehirde toplantı yaparken Trabzon, Gaziantep ve Adana’nın aralarında bulunduğu 10 ilin masraflarını cemaat karşıladı. 

Benim ulaştığım bilgilere göre bu süreçte cemaat kaynaklarından kendisine bu organizasyonlar için 50 bin TL ulaştırıldı. Bir anlamda referandum toplantıları finanse edildi.

Doğal olarak cemaate yakın bazı işadamları ile de dostlukları gelişti. Bunlardan bazıları kötü giden işlerini toparlayabilmesi için yardımda bulundu. Hatta sırf maddi destek olsun diye hiç alakası olmadığı halde bir market grubunda satılmak üzere kendisine siparişler veriliyordu. Fakat alanı olmadığı için bu işleri yürütemedi ve siparişleri yerine getiremedi. Bu yüzden çok sürmeyen bir ticari ilişki oldu.

İşte bu süreçte Soylu’nun tanıştığı işadamlarından biri de Hazım Sesli idi. Sesli ile sık görüşüyor, birbirlerine ev ziyareti de yapıyorlardı.

****

Aynı dönemde cemaatin Süleyman Soylu’yu sohbetlere daveti de söz konusu oldu. Daha doğrusu sırf onun için bir sohbet grubu ihdas edilmek istendi. Bu gruba dini sohbeti kimin yapabileceği düşünüldüğünde akla gelen isim, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin talebelerinden Cemal Türk oldu. 

Konu Gülen’e de açıldı, ondan da onay alındı.

Ancak bu sohbetler düzenli olamadı.

İki kez bir araya gelindi ama arkası gelmedi.

İlk buluşma Hazım Sesli’nin evinde oldu. Soylu henüz bunun bir sohbet toplantısı olduğunu bilmiyordu. Cemal Türk’le ilk kez orada tanıştırıldı. Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen ile ilgili soruları varsa bunları en iyi cevaplayabilecek kişilerden birisinin Cemal Bey olduğu kendisine iletildi. Yaklaşık 1 saatlik bir dini sohbetin ardından Soylu’ya “Bunu ayda bir yapsak nasıl olur?” diye teklif edildi. O da kabul etti. 

Bir sonraki program 1 ay sonraydı. O gün Çanakkale’de olan Soylu’nun dönüşü gecikti, saat 23.00’ü buldu. Bu nedenle herhangi bir dini sohbet yapılamadı. Sadece ayak üstü 5-10 dakika kadar Cemal Türk ve diğerleriyle sohbet edip ayrıldı. Soylu’nun isteksizliği nedeniyle bir daha da 

grup dini sohbet için bir araya gelemedi.

Benim edindiğim bilgilere göre, sanılanın aksine bu buluşmalara Adil Öksüz hiç katılmadı. Cemal Türk’ün kayınbiraderi olması hasebiyle belki böyle bir bağlantı kurulmuş olabilir ama Öksüz’ün o toplantılara katıldığı iddiası doğru değil. 

****

Ancak Süleyman Soylu’nun Pensilvanya’ya, Gülen’in ziyaretine götürüldüğü bilgisi doğru.

2010 referandumu sonrası, 2011’in başlarıydı.

Referandumdaki katkıları için kendisine orada teşekkür de edildi.

Gülen’in ikamet ettiği yerleşkenin içindeki eski binanın alt katında 6-7 kişi beraber yemek yediler.

Ulaştığım bilgilere göre Süleyman Soylu burada Gülen’e karşı son derece sitayişkârdı. 

“Efendim buraya herkes gelmek istiyor. Böyle güzel hizmetlerin başındaki zâtı âhir ömrümde görmeden ölürsem eksiklik sayarım bunu kendime.” şeklinde bir ifade kullandığını da teyid ettim.

Soylu kısa sıra öncesinde Hacca gidip geldiği için buradaki gözlemlerini anlattı. “Orada sizin arkadaşlara da rastladım, gözyaşları içinde size dua edenleri gördüm.” dedi. 

Karşılıklı hediyeleşmeler oldu.

Orada bir gece kalan Soylu, AKP’ye katıldıktan sonra bir kez de ailesi ile ziyarete gitmeyi planladı. Fakat tam o sırada Gezi olayları patladığı için Amerika ziyaretini iptal etti. Parti içerisinde asıl göze gireceği zaman da o zaman olacaktı.

****

Gülen’i ziyaretten döndükten sonra Soylu’nun cemaatle ilişkileri sıcak bir şekilde devam etti.

Bir yıl sonra AKP’ye katılım süreci başladı.

Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, kendisi ile iki kez Dolmabahçe ofisinde görüştü. Ona doğrudan MYK üyeliği teklif etti, ki bu siyasi teamüllere göre önemli bir jestti. 

Başlatacağı yeni süreçte kendisine alternatif olabilecek partileri ve liderleri bertaraf etmeye kararlı olan Erdoğan, böylece Soylu’yu kolayca ikna etti. 

(Bu konu, aslında yakın tarihin önemli başlıklarından bir tanesi. Muhsin Yazıcıoğlu, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu ve Mustafa Sarıgül’ün yaşadıklarını ayrı bir yazı konusu yapacağım.)

Soylu, AKP’ye geçmeden önce bir çok çevrenin fikrini alıyordu. Cemaati temsilen kendisi ile görüşenler, “Hocamızın kanaatlerini de almak ister misiniz?” önerisinde bulundu. Kendisi, “Hay hay” dedi. Oradan, “Onurunu ezmeyecek şekilde, kendisine iyi bir pozisyon vereceklerse, ‘hayır’ denemeyecek bir teklifle gelirlerse olabilir.” cevabı geldi. Gülen’in kanaati bu yöndeydi. Aslında tercihi Soylu’ya bırakıyordu. 

****

Süleyman Soylu 5 Eylül 2012 tarihli toplantıda AKP rozetini taktı.

Mutluydu. “Evime geldim” dedi.

Ankara’da Ümitköy’de bir ev tuttu.

Cemaat içerisinden kendisi ile dostluk kuranlar, Ümitköy’den Soylu’ya yakın bir ev kiralayarak kendisine komşu oldular. Böylece yakın teması sürdürmek istiyorlardı. 

Bu ev sırf Soylu için tutuldu. 

Fakat yeni dönemde ilişkiler eskisi gibi yürümeyecekti. 

Soylu bir kez bile bu eve gelmedi.

“Yeni evinin” ve yeni devrin dinamiklerini çok iyi etüd etmiş olan Soylu, kurnazca davranarak o tür angajmanlardan kaçtı.

İrtibat dershane krizine kadar sürdü.

Dershanelerin kapatılması için Erdoğan’ın talimatı ile AKP Genel Merkezi’nde bir komisyon kurulmuştu. Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik, Mehmet Ali Şahin, Nabi Avcı gibi isimlerin yanı sıra Süleyman Soylu da bu komisyondaydı. Aslında bu komisyonun genel eğilimi, dershanelerin kapatılmaması yönündeydi. 

O dönem AKP muhabiri olarak bu komisyonun üyeleriyle çeşitli röportajlar yapmıştım. Net olarak bildiğim, bu komisyonun kapatmaya karşı olduğuydu.

Mesela Süleyman Soylu, yaptığımız görüşmelerde bana şunları söylüyordu: “Cemaat bu işlerden anlamıyor. Olanın bitenin farkında bile değiller. Bu çok uzun bir süreç olacak. Hiç de kısa sürmeyecek. Cemaat yazmakla, çizmekle, twit atmakla bu işler çözülür zannediyor. Biz Hüseyin Abi (Çelik) ile Nabi Abi (Avcı) ile, Bülent Arınç’la defalarca konuştuk. Bu dershane meselesinde patronu (Erdoğan) nasıl ikna ederiz diye çok konuştuk. En son etüd merkezlerinde karar kıldık. Bakanlar Kurulu öncesi MYK’da konuşuyoruz. Anlattık projeyi kendisine. Etüd merkezini icat ettik, belki bununla kendisini (Erdoğan’ı) ikna ederiz diye çalışıyoruz ama cemaatteki arkadaşlar ona da itiraz ettiler. Namus meselesi yapıyorlar. Tutturmuşlar dershane diye. Dershane olmasa ne olur? Dünya mı biter? Farklı bir strateji üretemiyorlar. İşin ciddiyetinin farkında değiller. Bak bu iş çok uzun sürecek, haberin olsun.”

****

Soylu ile cemaat yönetiminin durdukları yer tamamen farklıydı. 

Hadiselere çok farklı pencerelerden bakıyorlardı.

Zaten ‘yeni evi’, Soylu ile cemaatin bir daha aynı noktada durmasını imkânsız kılıyordu. Bir tercih yapmıştı. Kaçınılmaz olarak uzlaşmaz noktalara savrulacaklar, günün birinde karşı karşıya geleceklerdi. 

Böyle böyle ilişkiler gerildi ve geriledi.

Her şeye rağmen Soylu, dershane konusunda üzerine düşen yardımı yapacağını söylemeye devam ettiği için ipler tamamen kopmuyordu.

Ta ki 18 Kasım 2013 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısına kadar…

Bu toplantıda dershanelerle ilgili nihai karar verilecekti.

Gülen bu toplantıya çok önem veriyordu. Soylu’ya, “Kendisinden daha önce hiç bir talebim olmadı ama bu tarihi süreçte ondan bir destek istiyoruz. Dershanelerin kapatılmaması noktasında yapabileceği ne varsa yapmasını istirham ediyorum.” şeklinde bir mesaj gönderdi.

Soylu’nun cevabı da aynı nezaket çerçevesindeydi: “Evet zât-ı âlilerinin şu ana kadar hiç bir talebi olmadı, biliyorum. Bu ilk. Merak etmesinler, elimden geleni yapacağım.”

Ama yapmadı. 

Kendisi bakan değildi ama Genel Merkez’de kurulan heyetin üyesi olduğu için o da kabine toplantısına katılmıştı. 

Oradan dershanelerin kapatılması kararı çıktı. Cemaat, Soylu’nun bu toplantı öncesi ve sırasında hiç bir inisiyatif almadığını öğrendi.

Bu büyük bir hayal kırıklığı idi. 

Soylu’nun kendilerini oyaladığını ve sözlerinde durmadığını düşünen Gülen, bir daha kendisi ile görüşülmemesi ve bağlantının koparılması talimatını verdi. 

Böylece ilişki sona erdi.

Bir daha kendisi ile cemaat adına görüşen olmadı.

****

Hazım Sesli, bütün bu süreci bilen ve kısmen de olsa bazılarına bizzat şahitlik etmiş bir işadamı. 

Zaman zaman evinde ağırladığı, ailecek görüştüğü Süleyman Soylu şu anda İçişleri Bakanı. Bu arkaplanı Soylu’nun kendisi de çok iyi bildiği için muhtemel bir cemaat suçlamasına muhatap olmamak adına süreci en sert götüren ve sesi en çok çıkanlardan biri o. 

Onun polisleri hamile ve lohusa kadınların kapılarında bekliyor. Bebekleri ile birlikte gözaltına alıp karakola götürüyor.

Onun polisleri gencecik öğrencileri evlerinden toplayıp terör şubede işkence yapıyor.

Hiç bir acımasızlık onu kesmiyor. “FETÖ’ye büyük operasyon hazırlıyoruz” açıklamaları ağzından eksik değil. “Bu konuda kimse bizden acıma beklemesin.” sözü de ona ait.

Hazım Sesli ise 4 buçuk yıldır hücrede. 

En son geçtiğimiz Eylül ayındaki duruşmada, “Bakanlar hakkında bildiğim çok şey var. Bildiklerimi anlatırsam yer yerinden oynar.” demişti.

Kime, ne mesajı verdi bilmiyoruz.

Kim, hangi mesajı aldı onu da bilmiyoruz.

Ama bildiğimiz şu ki, aradan 6 ay geçtikten sonra dış güvenliği İçişleri Bakanlığı’na, iç güvenliği de Adalet Bakanlığı’na bağlı olan bir cezaevinde, oğlu ile telefon görüşmesi yaparken Hazım Sesli 7 yerinden şişlendi.

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

5 YORUMLAR

  1. Abi ne ilişkiler varmış ya, okurken cemaatin taktiklerinden siyasete bu kadar bulaşmasından tiksindim. STK sivil bir hareket böyle olmaz, dini bir hareket hiç olmaz.

    Gülen’den habersiz de değil hiçbir şey, Gülen bu işi bile koordine ediyor. Ya bunları 2020’de niye öğreniyoruz biz, ya bu süleyman soylu’nun bu derece ilişkileri olduğu hiç aklıma gelmezdi, baştan beri tavırlıdır zaten akp ye sonradan girdi akpliler gibi bu işe bulaşmamışdır diyordum, adamın işin göbeğinden çıktı.

    Cemaatin 2013’teki bakanlar kurulunda ne olduğunun bilgisini alması ve süleyman soylu hiçbir adım atmadığını görmesi, ya arkadaş bu cemaat bu bilgiyi alınca karşı taraf zaten bunlar casus ve çok güçlüler gözüyle bakıyor. Cemaat yaptığı hamlelerin neye mal olacağını anlamıyor. Sanıyor ki Gülen allah dostu bir alim ve herkesi onla tanıştırmalıyız. Soylu gibi tipler güLEN’den etkilenmez, çocukluğunu bu cemaate geçirmemiş biri de Gülen’den etkilenmez, Gülen’in etkilenecek bir yönü yok bunların hepsi çoğu insan için sadece network ve siyasi manevra. Bu insanlar cin gibi ve aktif, Erdoğan hepsini partisinde toplamış. Bu insanlar survival modunda kendini düşünüyor böyle adamlar karşı cemaatin saf ilahiyatçıları kaybedecekti ve kaybettiler.

  2. Yorum Yapan insanlara rica ediyorum, arkadaslar hıc mi insafınız yok? Gulen bu konuda konuşmayacakti ise ne zaman konusacakti, hizmet dini bir hareket olabilir ama bu hareketin dağlara cakilip insanlardan hayatin isleyisinden el etek çekmesini gerektirmez. Bu yorumlari yazanlar dindar insanlarsa neden telefon kullanırlar o zaman? Neden daga çıkıp inziva hayati yasamazlar, neden is kurup sıkıştırdıklarında maliye bankaya vs giderler, dua edin yeriniz de, sizin bankayla, maliyeyle eğitimle ne isiniz var. Gidin coban gudun diyesi geliyor insanin. Dersane meselesinde hizmet konuşmasa bugün birçoğunuz oralardan gecemezdiniz! Ha geçtiniz de iyi mi bilemem. 28 şubatta dersaneler kapatılacakti, bugunun klavye kahramanlarına göre Hizmet o gun de hatali, neden falanla filanla görüştüler de kapatilmadi mi derler? Akıl izan yahu. Hizmet dini grup deyip herseyde eleştirecek bir nokta arayanlara sesleniyorum. Memmun değilseniz bu hizmet adına konusamam ama herkes gonul bagi konusunda serbesttir. Eleştirmek için elestirmeyin. Mumin insaflidir, insafınız var mi?

    • Dostum bana diyorsan eğer şu sorulara izah eder misin.

      1) 50 tl himmet soyluya kimin parasından gitti cemaata burs verenlere bu dendi mi? Dinen nasıl bir kılıf koyuyorsun buna

      2) 2 tane mv için biz siyasete girmeyiz akp yalvardı nolur 2 isim verin diye cemaat izah yapıyordu niye bize tabana bu yalan atıldı, 2 mv için cemaat talep etmiş

      3) Bakanlar kurulusu toplantısında konuşulandan senin nasıl haberin oluyor

      4) bir insanı yakın markaja almak için ona komşu olmak için ev tutmak nasıl bir sapıklıktır, irşat ekseni kapsamında izahı var mı hangi paralarla bir de izah eder misin

      5) Biz sohbet verecek abi bulamazken o büyük abileri bırak bir tane ilahiyatçı gelip sohbet vermezken, Süleyman Soylu için özel en tepeden cemal türk ayarlanması bir izah et, Ayet var Peygamberi uyaran fakire bak sen diye.

      6) tüm bu pislikleri ilişkileri siyasete dibine kadar girilmesini neden cemaatin %95 i bilmiyor madem DOĞRU diyorsunuz şeffaf olun, ben şimdi solcuların akpli olmayan kesin “beraber yürüdünüz ne istediniz onlar da verdi” “dün kapı kapı oy istiyordunuz akpye şimdi ağlamayın” “noldu dün ilişkileriniz iyiydi şimdi mi gördünüz hırsızı” gibi dalga geçmelerini duymak mı zorundayım.

      7) Bir yerlerimi yırtsam Gülen ile görüştürmezler ne takkesi ne saati gelirdi ama MAFYA LİDERİ Sedat pekerden bile Gülen hediyesi olarak imzalı saat çıktı. Din bu mu? iNSAN müminlik bu mu? Dini pis işlerinize network ve siyaset bağlantılarınıza kılıf yapmışsınız bir de eleştirdik diye insaf diyor aç bir siyer oku

      Çok insaflıysan bu işleri yapanlara 2 kelam et. AKP her zaman hırsız her zaman zalimdi. Sen bugün bu İNSAFLI MÜMİN kafasıyla o zaman diğer hiçbir tarikata laf demene gerek yok, onlar da kendilerine dokunulmadığı için sessizce nemalanıyor dün cemaatin yaptığı gibi.

  3. Ahmet kardesim selamlar,
    Sana cevap veriyorum evet, iyi dinlersen,
    Senin sorularını elestirilerini ben de eklemeler ile artirabilirim ama benim demek istediğim neden hıc guzelliklerden bahsetmez insanlar, bu hizmetteki abiler, tepedekiler vs, herkes hatasinin karşılığını gorur.
    Ben asla tasvip etmem 50tl nin öyle bir alcak icin harcanması ama diyelim ki harcamislar,

    Cemaatin hala büyük kısmı bircok şeyi bilmiyor,bilemezler şeffaflık vs degil sadece, aynen turkiyenin yüzde 95 suan yapılan zulümleri görmüyorlar çünkü ilgilenmiyorlar, biz parayi verdik siz ne yaparsanız yapin eksenindeler, simdi hala himmetler sağlığı yerinde insanlarin maaşlarına gidiyor ki, anlamakta zorluk yasiyorum, ama sanane diyorlar bana.

    Senin icin 2 degil 2000 laf ettim ama baktim pek fayda vermiyor,baktim ömür kavga edilecek kadar uzun degil, degmiyor, guzelce hâlâ söylüyorum ama söyledikçe araya mesafeler giriyor, sonra diyorum insanlarin kalbine kiracagima demesem mi. Anlamayana ne dersin?

    Problem su, Hocaefendi den hediye meselesi gibi mevzular etrafindaki bir takim insanlarin malesef yanlış bir şekilde abartmasi. Hediyeyi goturenler kendini hediye paketiyle hediye ediyorlar, yani bir kismi kendini pazarlıyor gibi, kendine değer verdiriyor o hediye ile, mumin hediyelesir, Sana hediye göndereyim mi? Adres tel yazarsan kardeşime hediye göndereyim.

    Simdi, sohbet edecek abi meselesine gelelim, görüyorsun ki o sohbet edecek abiler o sohbet edilecek insanlar hepsi tam ihlasli degiller, sohbet istersen bak dünya kadar online sohbet var, istersen en güzel kiraatler vs online var, hepsi youtube da. Bence şanslısın ki o tur sohbetleri kacirmissin. Sohbetin güzelliği yapanin ismi degil, ihlasi. Bence su abi vs geç bunlari. Nasihat istersen Olum yeter ama Kuran guzel bir nasih, Allah kuluyla konuşuyor direk dinle bak, senden bahsediyor.

    Bir insani takip etme, yakınında ev tutma meselesi bence gereksiz ama yapanlarin cevabi nedir sormak lazim, Sana Hz Musa ile Hızır AS, hikayesini hatırlatmak isterim. Yapan niye yapmış hikmetini bilmem. Uzaktan mantıksız gorunuyor.

    Bakanlar kurulu toplantısına Arınç Hüseyin Çelik, Nabi Avcı gibi etrafında ailesinde hizmetten olan insanlar katılıyor, onlar ailelerine hizmetteki yakınlarına söylemediğini nerden biliyorsun, neden hizmet dinledi kardeşlerinin hepsini sucluyorsun? Ben hayatımın buyuk kısmını turkiyeden uzakta geçirdim çalıştığım sirkette(hizmet degil) bir toplanti sonrasi konusulanlari soranlara soylerim hatta katılmayanlara, CEO, manager etc şunları dedi vs derim, ne yani katılamayanlar gizlice dinlediler mi bizi?

    Neyse, biz isimize bakalim, bak sana ne diyeceğim 2 laf et demissin ya,

    Kardesim, kendini abi zanneden su insanlar neden calismazlar, neden himmet burs paralari daha saffat olmaz, neden hâlâ kurumlar yurt kültür locali gibi yerlere tonlarca para ödenir bilmiyorum. Herkes çalışamaz mi kendi rizkini kazanamaz mi? Sonra kendi kazandığından tr deki kardeşlerimize gönderemez mi, cagi okumak zor mu? Hâlâ hocalik, abilik, koltuk, güç, makam sevgisi nedendir diye soruyorum ama dinleyen var mi?

  4. Ahmet kardesim selamlar,
    Sana cevap veriyorum evet, iyi dinlersen,
    Senin sorularını elestirilerini ben de eklemeler ile artirabilirim ama benim demek istediğim neden hıc guzelliklerden bahsetmez insanlar, bu hizmetteki abiler, tepedekiler vs, herkes hatasinin karşılığını gorur.
    Ben asla tasvip etmem 50tl nin öyle bir alcak icin harcanması ama diyelim ki harcamislar,

    Cemaatin hala büyük kısmı bircok şeyi bilmiyor,bilemezler şeffaflık vs degil sadece, aynen turkiyenin yüzde 95 suan yapılan zulümleri görmüyorlar çünkü ilgilenmiyorlar, biz parayi verdik siz ne yaparsanız yapin eksenindeler, simdi hala burslar demek istedim, sağlığı yerinde insanlarin maaşlarına gidiyor ki, anlamakta zorluk yasiyorum, ama sanane diyorlar bana.

    Senin icin 2 degil 2000 laf ettim ama baktim pek fayda vermiyor,baktim ömür kavga edilecek kadar uzun degil, degmiyor, guzelce hâlâ söylüyorum ama söyledikçe araya mesafeler giriyor, sonra diyorum insanlarin kalbine kiracagima demesem mi. Anlamayana ne dersin?

    Problem su, Hocaefendi den hediye meselesi gibi mevzular etrafindaki bir takim insanlarin malesef yanlış bir şekilde abartmasi. Hediyeyi goturenler kendini hediye paketiyle hediye ediyorlar, yani bir kismi kendini pazarlıyor gibi, kendine değer verdiriyor o hediye ile, mumin hediyelesir, Sana hediye göndereyim mi? Adres tel yazarsan kardeşime hediye göndereyim.

    Simdi, sohbet edecek abi meselesine gelelim, görüyorsun ki o sohbet edecek abiler o sohbet edilecek insanlar hepsi tam ihlasli degiller, sohbet istersen bak dünya kadar online sohbet var, istersen en güzel kiraatler vs online var, hepsi youtube da. Bence şanslısın ki o tur sohbetleri kacirmissin. Sohbetin güzelliği yapanin ismi degil, ihlasi. Bence su abi vs geç bunlari. Nasihat istersen Olum yeter ama Kuran guzel bir nasih, Allah kuluyla konuşuyor direk dinle bak, senden bahsediyor.

    Bir insani takip etme, yakınında ev tutma meselesi bence gereksiz ama yapanlarin cevabi nedir sormak lazim, Sana Hz Musa ile Hızır AS, hikayesini hatırlatmak isterim. Yapan niye yapmış hikmetini bilmem. Uzaktan mantıksız gorunuyor.

    Bakanlar kurulu toplantısına Arınç Hüseyin Çelik, Nabi Avcı gibi etrafında ailesinde hizmetten olan insanlar katılıyor, onlar ailelerine hizmetteki yakınlarına söylemediğini nerden biliyorsun, neden hizmet dinledi kardeşlerinin hepsini sucluyorsun? Ben hayatımın buyuk kısmını turkiyeden uzakta geçirdim çalıştığım sirkette(hizmet degil) bir toplanti sonrasi konusulanlari soranlara soylerim hatta katılmayanlara, CEO, manager etc şunları dedi vs derim, ne yani katılamayanlar gizlice dinlediler mi bizi?

    Neyse, biz isimize bakalim, bak sana ne diyeceğim 2 laf et demissin ya,

    Kardesim, kendini abi zanneden su insanlar neden calismazlar, neden himmet burs paralari daha saffat olmaz, neden hâlâ kurumlar yurt kültür locali gibi yerlere tonlarca para ödenir bilmiyorum. Herkes çalışamaz mi kendi rizkini kazanamaz mi? Sonra kendi kazandığından tr deki kardeşlerimize gönderemez mi, cagi okumak zor mu? Hâlâ hocalik, abilik, koltuk, güç, makam sevgisi nedendir diye soruyorum ama dinleyen var mi?

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz