Seçimden sonra bu fotoğraf

CHP seçmeni ve daha genel olarak AKP muhalifleri bu karedeki iki kişiyi çoktan dönek olarak etiketledi bile.

CHP’liler kızmakta yerden göğe haklılar. 

Bir zamanlar geleceğin genel başkanı olarak gördükleri Metin Feyzioğlu ile geleceğin genelkurmay başkanı olarak gördükleri Teğmen Çelebi, AKP saflarında.

Arşivdeki güzellemeler, “Allah benim belamı versin” feveranları eşliğinde çöp tenekesine dolduruluyor.

Yıkım büyük.

Burada hala güvenle bel bağlanan ve belki de bu fotoğraftaki yıkımın gerçekten çöpe gitmesini sağlayabilecek tek kişi Kemal Kılıçdaroğlu.

****

Peki ya seçimden sonra?

Hala öyle olmaya devam edebilecek mi?

Ne ilgisi mi var seçimle?

Bir bakalım.

Şu anda Kılıçdaroğlu`nun adaylığı kuvvetli ihtimal olarak görülüyor. Ancak gerek 6`lı masa gerekse muhalif çevrelerde yoğun bir şekilde bunun doğru bir karar olup olmayacağı tartışılıyor. Hatta tartışmanın dozu giderek sertleşiyor. Meral Akşener’ìn “seçilecek aday” şartı, bu tartışmanın ana gövdesini ve meşruiyet tabanını oluşturuyor.

Kılıçdaroğlu seçilecek aday mı?

Yersiz bir soru değil.

Peki bu fotoğrafın depreştirdiği derin hayal kırıklığı ile bu soru arasındaki bağ nedir?

****

Şöyle başlayalım;

Bana göre de Kılıçdaroğlu, adı geçen potansiyel adaylar arasında Cumhurbaşkanlığı’na en çok yakışacak isim.

Fazlasıyla hak ettiğini de düşünüyorum.

Artık siyasette bilge adam konumuna yerleşmekte olduğuna da herhalde çok az itiraz gelecektir.

Şahsen Alevi kökeni bu kadar açık olan bir politikacının Türkiye’yi yönetmesinin de zamanının geldiğine inananlardanım.

Eğer bu seçim demokratik olgunluğunu ispat etmiş bir ülkede yapılacak olsaydı, söz gelimi bir kuzey Avrupa demokrasisinde (Son seçimi ırkçı parti ve sağ blokun kazandığı İsveç buna ciddi gölge düşürmüş olsa da), hiç kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun adaylığı geniş bir konsensüsü garanti edebilirdi. 

Peki ya Türkiye’de?

Seçilecek aday Kılıçdaroğlu mu?

****

Bir soru soralım:

Kemal Bey 2018 seçimlerinde neden kendisi aday olmayı düşünmedi de Muharrem İnce’yi çıkardı?

Orada Kılıçdaroğlu’nu engelleyen neydi?

Ve o şartlar bugün değişmiş durumda mı?

Peki bundan 2 yıl önce Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı’na aday olacak denseydi tepki nasıl olurdu?

“Herhalde şaka yapıyorsun” denirdi, değil mi?

Mezhep kimliği nedeniyle asla seçilemeyeceği, kazanmak için her türlü değeri çiğneyebilen bir popülist lider olarak Erdoğan’ın bunu meydanlarda tepe tepe kullanacağı ve seçim sonucunu yine kimlik siyasetinin belirleyeceği vurgulanacaktı. 

Daha doğrusu tam da bu gerekçe ile bu seçenek masaya bile gelmeyecekti.

Hele hele kendi “çöplüğü” İstanbul’da Erdoğan’ı 3 ay arayla iki kez yenmeyi başarmış bir Ekrem İmamoğlu rüzgârı varken…

Ya da başkent Ankara’da AKP adayını sandığa gömen Mansur Yavaş gerçeği…

Onlar yerine girdiği hiç bir seçimi kazanamamış, Erdoğan karşısında yenilmesi olağan hale gelmiş bir Kılıçdaroğlu aday olarak zikredilebilir miydi?

Zikredilse nasıl bir karşılık görürdü?

****

Peki ne oldu da bu son bir yılda Kılıçdaroğlu bu kadar kuvvetli aday haline geldi? 

2-3 yıl önce dudak bükülüp geçilecek bir ihtimal bugün nasıl olup da adeta karşı konulmaz bir mutlak haline geldi?

Çünkü Kılıçdaroğlu ve bazı muhalif çevreler 2018 şartlarının değiştiğini düşünüyor.

Artık onun da seçim kazanabilecek noktaya geldiği, mezhep kimliğinin dezavantaj oluşturmayacağı, oluştursa bile Kürtlerin desteğini alabilecek bir lider olduğu için eksiğin oradan tamamlanabileceği öngörülüyor.

Bu yaklaşıma göre ‘zamanın ruhu’ artık muhalefeti işaret ediyor.

Geride kalan 2 yıl içerisinde Cumhur İttifakı geri dönüşü mümkün olmayan bir erime trendine girdi.

Önce ekonomik kriz nedeniyle Erdoğan ve AKP’nin oylarının hızla eridiğini gösteren anket sonuçları gelmeye başladı. Gerçekti.

Bu şartlar altında Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun uzak ara seçimi kazanacağı görülüyordu. 

Sonra iki genel başkanın da atağa geçtiği saha araştırmaları ulaşmaya başladı.

Önce Meral Akşener yükseldi. Anketlere göre artık Akşener’in de Erdoğan’ın önüne geçtiği görülüyordu. 

Aynı anketlerde Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansı da adım adım tırmanma şeridine girdi. Nihayet CHP Genel Başkanı’nın da Erdoğan’ı geride bıraktığı ve aday olması halinde seçilebileceği neticeler normalleşti.

Bunlar fabrikasyon demiyorum. O anketlerin gerçeği yansıttığından şüphem yok.

Kuşku duyduğum, seçmenin o anki eğilimlerinin ne derece tutarlı olduğu ve bilhassa ne derece sandığa yansıyacağı ile ilgili.

Sonuç olarak bu tablonun ortaya çıkmasının en önemli gerekçesi, ekonomideki bataklıktı.

Kılıçdaroğlu bu sayede adaylık için cesaretlendi ve niyetinde ısrarcı olmaya başladı.

****

Ekonomideki önlenemez çöküşe ilave olarak Sedat Peker videolarının oluşturduğu havale durumu ve Erdoğan`ın ağır hasta olduğuna işaret eden görüntüler, “Galiba bu devir kapanıyor” kanaati oluşturdu.

“Erdoğan nakavt oldu”, “ringe serildi”, “o iş bitti, bundan sonra aklı olan Erdoğan ile masaya oturmaz” şeklindeki yorumlar, el artıra artıra yükseliyordu.

Kamuoyu yoklamaları, Erdoğan`ın karşısına kim çıkarsa çıksın seçimi kazanacağını gösteriyordu.

Aynı zaman diliminde Kılıçdaroğlu ile ters orantılı olarak diğer aday adayları istikrarlı bir şekilde irtifa kaybına uğradı.

Ekrem İmamoğlu, İstanbul’daki kar felaketi, ABD ve İngiliz büyükelçileri ile görüşmeleri ve Karadeniz turuna davet ettiği gazeteciler nedeniyle karşılaştığı eleştirilere verdiği tepkilerle bir yıl içerisinde torbadan düştü. 

Keza Mansur Yavaş da gerek düşük profilli çizgisi ve vizyonsuzluğu gerekse de Ümit Özdağ’ın onu öne çıkarmasının tansiyonu nedeniyle geride kaldı.

Meral Akşener ise Cumhurbaşkanlığı’na aday olmayacağını, hedefinin başbakan olmak olduğunu deklare ederek kendini doğrudan minder dışına çıkardı.

Öyle bir atmosfer oluştu ki Erdoğan ile Kılıçdaroğlu doğal rakipler haline geldi.

Gündem belirlemeye başlayan Kılıçdaroğlu, evinin mutfağından çektiği etkili videolar, Erdoğan’ın yumuşak karnı konumundaki kurum ve kuruluşlara yaptığı baskın ziyaretler, açıkladığı belgeler ve geleceğe dönük umut dolu mesajlarıyla neredeyse tek siyaset üreticisi konumuna geldi. 

Helalleşme ve başörtüsü çıkışları ile daha geniş bir tabana ulaştı. Sempati topladı. ‘Gönüllerdeki Cumhurbaşkanı’ haline geldi.

Akşener il ve ilçe gezileri ile taşraya hapsolurken, Davutoğlu ve Babacan da kendilerinden en büyük beklenti olan muhafazakâr seçmeni cezbetme noktasında kabız kalırken Kılıçdaroğlu’nun yıldızı her geçen gün daha da parladı.

Artık öyle bir noktaya gelindi ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz etmek, 6’lı masanın dağılmasına yol açmak ve dolayısı ile seçimi sabote etmek gibi bir dinamite dönüştü.

****

Fakat son bir kaç ayda, özellikle de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Erdoğan yeniden toparlama sinyalleri vermeye başladı.

Ekonomide de peş peşe adımlar atıldı. Dahası için de 2023 başını işaret eden haberler dolaşıyor.

Bununla bağlantılı olarak anketlerde AKP’nin 3-4 puanlık toparlamaya gittiği, kararsızlar içerisinde yer alan AKP seçmeninin belli bölümünün partisine dönmeye başladığı ve kalanının da dönme ihtimalinin yükseldiği göstergeler çoğalmaya başladı.

****

Futbolda “Her maçın hikâyesi ayrıdır” diye haklı bir kabul vardır.

Yani, “Biz A takımını deplasmanda yendik; B takımı da C takımına 4 attı; biz C takımını rahat yeneriz,” diye bir mantık yoktur. Varsa da genellikle sahada buhar olup gider.

Burada da “Erdoğan çok daha güçlü olduğu 2018 seçimlerinde bile yüzde 50’yi kılpayı geçti. Ondan sonra partisinden iki ayrı parti doğdu. Oyları parçalandı. 1 yıl sonraki yerel seçimlerde bütün büyükşehirleri kaybetti. Ekonomi tepetaklak gitti. Üç haneli enflasyon rakamları, 20 liralara ulaşmış Dolar ve Euro kurları, marketlerde zincire vurulmuş ayçiçek yağları, ekmek kuyrukları ve ortalık yerde kendini yakan esnaf-çiftçi feryatları ile nasıl yüzde 50’yi bulacak?” deniyor.

Haksız mı?

Normal şartlarda değil.

Fakat her seçimin hikâyesi farklı.

Zaten son 20 yılda ne zaman normal şartlarda seçim oldu ki? 

Olağan siyasi ortamı olağanüstü şartlara çevirmede ve meyvelerini toplamada “rüştünü” defalarca ispatlamış bir lider varken üstelik. 

****

Yeni yılla birlikte açıklanacak maaş zamları, piyasaya sürülecek sıcak para ve gerginleşecek siyasi atmosferle beraber Erdoğan`ın şartları kendi lehine regüle edeceği öngörüleri var.

Türkiye’nin bir türlü anlaşılamayan net hata noksan payındaki astronomik yükseliş tartışıladursun Rusya`nın Ocak ayından sonra 50 milyar dolarlık bir katkı daha sunacağı, sadece Abramovich`in ülkeye 8 milyar dolar getirdiği, irili ufaklı diğer oligarkların getirecekleri ile beraber Erdoğan`ın seçim öncesi iyice rahatlayacağı konuşuluyor.

Putin`in Erdoğan’a sunduğu hayati firsatlar ortada.

Zaten AKP liderinin çok rahat olduğu ve bir seçilme endişesi taşımadığı izlenimlerini hayretle takip ediyorsunuzdur.

“Neye güveniyor?” diye soruluyor.

Son New York ziyaretinde, uluslararası muhafazakâr Musevi networkunun desteğini de garanti altına aldığı kulislerine burun kıvırmamanızı tavsiye ederim. Özellikle, Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder ve Büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı‘nın başkan yardımcısı Malcolm Hoenlein ile bir araya gelmesinin sembolik olarak bu ittifakın ‘beyaz dumanı’ olduğunu kaydedenler var.

Rusya`da Putin, İtalya`da Meloni-Salvini ittifakı, Macaristan`da Orban, İsvec`te sağ koalisyonu destekleyen bu ağın desteğini almak Erdoğan icin önemliydi. 

Dünya genelinde seçimlere yapılan müdahaleler, sosyal medya manipülasyonları ve algı yönetimi becerileri ile Türkiye seçimlerinde var olagelen güvenlik tartışmalarını üst üste koyup düşündüğünüzde bazı şeyler sadece komplo teorisi naifliğinde kalmayabilir.

****

Şimdi buradan tekrar konumuza dönerken bir soru ekleyeyim: Tayyip Erdoğan en çok kimi karşısında aday olarak görmek ister?

Elbette Kemal Kılıçdaroğlu.

O yüzden kendisini tahrik edip bir an önce mindere çıkmasını sağlamak için elinden geleni yapıyor.

Gelecek Partisi ve Deva Partisi teşkilat yöneticilerinin dahi, “Ben annemi, eşimi Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ikna edemem” dediği kronik bir toplumsal arıza karşısında yeni testlerin veya hak etmişliklerin bir harcı olduğunu umut etmek isterim.

Hatta bırakın aile fertlerini, kapalı kapılar arkasında, “Ben bile oy vermem” diyen Masa sakinleri varken…

Erdoğan ve seviyeden yoksun propaganda silahları, Kılıçdaroğlu`na karşı kitaptaki bütün hileleri tepe tepe kullanacaktır.

Siz cümle içindeki “hileleri”, “çirkeflik” olarak da okuyabilirsiniz. 

AKP liderinin en çok korktuğu şey sandığa ekonomi tartışmaları ile gitmek iken seçimi bir kere daha mucizevi şekilde değer ve kimlik yörüngesine oturtmak, bu seçimin şapkadan çıkan tavşanı olabilir. 

 ****

Zaten hemen her siyasi yorumcunun dikkat çektiği üzere sokağa bakın, “AKP gidiyor” heyecanı var mı? 

Muhalefet o coşkuyu oluşturabilmiş değil.

Tam tersine, “Erdoğan yine kazanacak” diyenlerin sayısı artmaya başladı.

Seçimlerde sandığın sonucunu önce sokakta, otobüste, pazarda duyduklarınız ilan eder.

Bundan 6 ay önce veya 1 yıl önce var olan umut da yavaş yavaş yerini karamsarlığa terkediyor.

Bunda elbette aslan payı, muhalefetin.

Ekonomideki tarihi çakılma nedeniyle Erdoğan’ın en zor seçimi olması beklenen 2023 seçimi, ilginç bir şekilde neredeyse şimdiden Erdoğan’ın zaferini ilan edeceği bir seçime dönüşmeye başladı.

 ****

Şimdi tekrar o fotoğrafa dönelim.

Mehmet Ali Çelebi, Ergenekon üyeliği nedeni ile cezaevinde yatarken 2013 yılında evlenmiş ve nikah şahitliğini de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile dönemin Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu yapmıştı.

Konuyu zaten biliyorsunuz.

Bu karedeki 2 kişinin bugün Tayyip Erdoğan`la yol yürümesi nedeniyle kendini ihanete uğramış ve aldatılmış hisseden kesimler, gönüllerinde o iki kişinin yüzünü bulanıklaştırıyor. 

Fotoğrafta net kalan tek kişi Kemal Kılıçdaroğlu.

Fakat o da aday olup kazanamaması halinde aynı kesimler gözünde keskin bir şekilde kararabilir.

Ve işte asıl o zaman bu fotoğraf bütünüyle çöp kutusunu boylar.

Komplo teorilerinin yakası açılıp Kılıçdaroğlu`nun AKP lehine olan geçmiş günahları bir bir masaya konmaya başlar.

“2014`te de zaten Devlet Bahçeli`nin oyununa gelip asla kazanamayacak olan Ekmeleddin Ihsanoğlu’nu bize çatı aday diye sunmuştu. Zaten iki yıl sonra o Bahçeli, Erdoğan`la ittifakını resmileştirdi,“ denecek.

“2014 seçimlerinde Mansur Yavaş Ankara seçimini kazanmasına rağmen AKP`liler gece yarısı YSK`yı basıp tekme tokat seçimi gaspetmiş ama o kılını bile kıpırdatmamıştı,” denecek.

“2017 Anayasa değişikliği referandumunda mühürsüz oylar geçerli sayıldığında gazetecilerden soru bile almadan Genel Merkez’in ışıklarını söndürmüş ve akşam 9`da evinin yolunu tutmuştu. Zaten asıl kırılma noktası orasıydı,” denecek.

“2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce`ye de sandığa da sahip çıkmadı. Bu sayede adam kazandı,” denecek.

“Şimdi tam Erdoğan`ın kaybedeceği zaman bu sefer de 6 muhalafet partisini bir masa etrafına kilitleyip kendi adaylığını dayattı. Muhalefeti kendine mahkum etti. Adaylığını son ana kadar açıklamayarak başka bir adayın çıkmasını da engelledi,” denecek. 

“Erdoğan`a karşı tek seçim kazanan ve Kürtler dahil her kesimden oy alabilecek Ekrem İmamoğlu`nun adım adım yıpratılmasına ve kazandan düşürülmesine seyirci kaldı. Hatta buna sevindi ve gizliden gizliye destekledi,” denecek.

“2018`de Abdullah Gül`ün adaylığından korkup askeri helikopterle Genelkurmay Başkanı`nı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü`nü baskına gönderen Erdoğan`ın bu seçimdeki en büyük korkusu da Ekrem İmamoğlu idi. O yüzden aylar öncesinden, göbek adı `Köşenden gereğini yap Abdülkadir` olan Selvi`yi görevlendirdi ve İmamoğlu`nu yıpratacak salvolara başladı. Kılıçdaroğlu da oyuna gelerek onu yedi,” denecek.

“Neymiş İmamoğlu Karadeniz gezisi ve sonrasındaki eleştirilere verdiği cevapla kendini bitirmiş. Hata yapmayan siyasetçi mi var? Kemal Bey`in kendisi de dokunulmazlıkların kaldırılmasında çok büyük bir hata yaptı mesela. `Anayasa’ya aykırı olduğunu biliyoruz ama evet oyu vereceğiz`gibi ucube bir açıklama ile Erdoğan`ın korku iklimine odun taşıdı. Hepsini bırak, sansür yasası Meclis’ten geçerken kendisinin ABD`de başarısız bir gezi yapmasına getirilen eleştirilere verdiği skandal cevabın, İmamoğlu`nun eleştirilere verdiği cevaptan geri kalır yanı var mıydı? Öyleyse neden İmamoğlu’nun adaylık ihtimali son buluyor da Kılıçdaroğlu`nunki son bulmadı?” diye sorulacak.

Kısacası, “Bilerek veya bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek Erdoğan’a çalıştı,” denecek. Hatta çok daha ilerileri söylenecek.

İşte o zaman bu fotoğraftaki üçüncü kişi de sararacak ve sadece Erdoğan baktığında düzgün görünen ama karşıtları baktığında çarpıklıktan başka bir şey görünmeyen bir anamorfoz olarak siyasi tarihteki yerini alacak.

O yüzden, aday olursa Kılıçdaroğlu`nun kazanmaktan başka şansı yok.

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz