Milsoft olayı (2)

Bir önceki bölümü şu bilgilerle bitirmiştim:

DT Metal’in sahibi Yalçın Çevikel, Bank Asya’ya olan kredi borcunu yapılandırmak için Mehmet Değerli’ye müracaat etti. O da komisyon karşılığı devreye girdi. Değerli konuyu önce Fethullah Gülen’e götürdü. Çevikel’in diğer şirketi Milsoft nedeniyle olay kısa süre içinde Cemaat’in mahrem birimlerinin de ilgisini çekti. Mustafa Özcan’dan Adil Öksüz’e kadar bir çok kişi, olaya müdahil olacaktı.

****

Buradan devam edelim…

Kredinin verildiği dönemde bankanın genel müdürü olan Ünal Kabaca, “DT Metal firmasının geri dönüşüm projesi değerlendirmeye alınmış, yapılan fizibilite ve teknik çalışmalar neticesinde uygun bulununca da alt kredi komitelerinden başlayarak Yönetim Kurulu’na kadar bütün kredi süreçleri geçilmiş ve kredinin tahsisi oybirliği ile yapılmıştır. Kredinin teminatı olarak da fabrika arazisi üzerinde gayrimenkul ipoteği tesis edilmesi karara bağlanmıştır. Söz konusu kredinin kullandırımının başta Milsoft ile bir ilgisi yoktur, Milsoft hisselerine sonradan rehin tesis edilmiştir,” diyor. 

Dolayasıyla ‘batacağı baştan belli kredi verildiği’ iddialarını reddediyor.

Ocak 2010’da görevinden ayrıldığını hatırlatan Kabaca, kendisinden sonra yaşananlar için de şunları kaydediyor: “DT Metal, hammadde bulamaması sebebiyle tesisi çok düşük kapasitelerde çalıştırmak zorunda kaldığından, fizibilite raporlarında yer alan geri dönüşümleri sağlayamamış ve dolayısıyla kredi taksitlerini ödemede sıkıntıya düşmüştür. Bu dönemde Yalçın Çevikel, Banka’dan hammadde ithali için ilave kredi talebinde bulunmuş ama o dönemdeki yönetim ilave kredi taleplerini geri çevirmiştir. Kredinin geri ödenemeyeceğinin anlaşılması üzerine de yasal takip aşamasına geçilerek eldeki teminatların paraya çevrilmesi yoluna gidilmiştir.”

****

Buradan da anlaşılacağı üzere Yalçın Çevikel’in borçları nedeniyle diğer şirketleri de tehlikeye düştü. 

Alacaklı olan diğer bankaların da devreye girmesi ile birlikte Çevikel’in ortak olduğu şirketlerdeki hisselerinin satışı yoluna gidildi.

Milsoft da bunlardan biriydi.

Bu süreçte Cemaat içi kanallar da harekete geçti.

Çünkü Milsoft, çok önemli bir savunma şirketiydi. 

Aynı zamanda dünya çapında prestiji olan, CCMI-5 sertifikasına sahip bir yazılım üssüydü.

Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri başta olmak üzere TSK’ya çok önemli projeler üretiyordu.

Bu yüzden çoğu kişinin iştahını kabartıyordu.

Haliyle Cemaat içinde de bu önemli bir gündem haline geldi.

Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu, en üst seviyeden, Adil Öksüz de sahada bizzat temastaydı.

Böyle bir şirketin kaçırılmaması isteniyordu.

Yukarıdaki istişarelerin çoğunda gündeme geliyordu.

Cevdet Türkyolu bizzat tanıdığı işadamlarına, “Gelin bu şirketin hisselerini alın,” diye teklifler yapıyordu. Kampa gelen ve sermayesi olan kişilere bu yönde teşviklerde bulunuyordu. Kendisinin de hisse alacağını söylüyordu.

Alınan bilgilere göre, bir ara iş Cemaat’in üst istişare gruplarında o kadar ayağa düşmüştü ki birçok kişi sağdan soldan borç bulup Milsoft’tan hisse kapmanın hesaplarını yapmaya başlamıştı.

****

Adil Öksüz de konuyu yakından takip ediyordu. Hem yazılımcılarla görüşüyor hem de işadamları ile bir araya geliyordu.

Fikrini aldığı yazılımcılardan biri de Harun Biniş’ti. Hani 15 Temmuz akşamı Akıncı Üssü’nde karşımıza çıkacak olan Harun Biniş…

Bilkent Üniversitesi Elektronik Mühendisliği mezunu olan Biniş, teknolojiye meraklı ve bu alanda iş yapan parlak bir bilişimciydi. 

Kaynak Holding bünyesindeki Sürat Teknoloji şirketinde genel müdür yardımcılığı yapmıştı. Daha sonra Venoro Bilişim isimli şirkette çalışmış ve 2010 yılında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) uzman olarak geçiş yapmıştı.

Milsoft’u bilen, takip eden bir bilişimci olarak Adil Öksüz kendisine fikir sorduğunda şirket için olumlu referans oldu.

****

Adil Öksüz, bir yandan da Mehmet Değerli’nin kapısını çaldı. Şirketin sahibi Yalçın Çevikel’e aracılık eden isim oydu çünkü.

Bank Asya’nın eski genel müdürü Ünal Kabaca’ya göre Çevikel, Değerli’yi bulmamıştı. Tam tersine Değerli, Çevikel’i bulmuştu. Onun zor duruma düştüğünü öğrenerek komisyon karşılığında problemini çözmeyi teklif etmişti. Kabaca, Mehmet Değerli’nin, “Ben Bank Asya yönetimini tanıyorum. Biz de Banka’nın kurucu ortağıyız (Babası Cahit Değerli’yi kastediyor). Bu işlerinizi ben çözebilirim. Gerekirse Hocamızı devreye sokar, hallederim,” şeklinde vaatlerle Çevikel’i ikna etmiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor.

Mehmet Değerli’nin devreye girdiği süreç, Çevikel’in borçlarını ödeyemediği ve ek kredi taleplerinde bulunduğu dönemdi. 

Değerli’nin kendisinin de kabul ettiği üzere ‘komisyon’ karşılığında bir şekilde anlaşmışlardı. 

O yüzden Adil Öksüz de Mehmet Değerli ile görüştü.

Bir araya gelip detayları konuştular. 

****

Bir süre sonra Mehmet Değerli, İşadamı Mehmet Sungur’un kapısını çaldı. 

Sungur, Gürmed ve Garnet isimli tıbbi cihazlar satan şirketlerin sahibiydi. Aynı zamanda Siemens’in distribütörlüğünü yapıyordu.

Mehmet Sungur

Bu Mehmet Değerli ile ilk karşılaşmaları da değildi.

Mehmet Sungur, Değerli ile 2010 yılındaki ilk tanışmalarını şöyle anlatıyor: “Bir gün TUSKON Genel Sekreteri Mustafa Günay bana dedi ki, ‘Abi bir arkadaş var, ismi Mehmet Değerli, büyük projeler yapıyor, bir tanışsan faydası olur. Belki sağlık alanında da iş yaparsınız.’ 2010 yılı idi. Mehmet Değerli ile Altunizade’deki bir köftecide yemek yedik, tanıştık. Yaptığımız işleri anlattık karşılıklı. Sonra Mehmet Bey dedi ki, ‘Eğer bir işin olursa, İstanbul’da istediğin operasyonu yaptırabilirim.’ Şaşırdım. ‘Neyi katediyorsun?’ diye sordum. ‘Emniyet’te güçlüyüm, çok bağlantılarım var, istediğiniz operasyonu yaptırabilirim’ dedi. Baya şaşırdım. Ben neyin içindeyim şu an dedim. Bu bir iş görüşmesi, operasyondan, polisten, emniyetten bahsediyor…”

****

İşte aynı Mehmet Değerli, aradan bir buçuk yıl kadar geçtikten sonra bu kez Milsoft için Mehmet Sungur’u aradı ve görüşme talep etti. 

Bu buluşmada ona uzun uzun şirketi anlattı.

Ertesi gün de onu Milsoft’un küçük ortağı İsmail Başyiğit ile bir araya getirdi.

Görüşme olumlu geçti ve Başyiğit ile Sungur el sıkıştı.

Mehmet Sungur, Yalçın Çevikel’in hisselerini devralacaktı.

Sungur’un kendi verdiği bilgiye göre Yalçın Çevikel’in Milsoft’u teminat göstererek Banka’dan aldığı kredi miktarı 21 milyon dolardı. Sungur, aynı miktarı Banka’ya ödeyecek, bunun karşılığında Çevikel de hisselerini ona devredecekti.

Mehmet Sungur, bunun için Bank Asya’dan 20 milyon dolar kredi çekti. Karşılığında da Trabzon Numune Hastanesi’nden aldığı 25 milyon dolarlık ihaleyi teminat gösterdi.

****

Ortaklık kurulurken hisse yapısında bir farklılık oldu.

Normalde yüzde 85 hissesi vardı Çevikel’in. Dolayısıyla Sungur’un da yüzde 85 hisseye sahip olması gerekiyordu. Ancak İsmail Başyiğit, başka bir teklifle geldi.

İsmail Başyiğit

Aynı ortaklar arasında ikinci bir Milsoft şirketi daha kurulmuştu. Onun adı da Milsoft ITC idi. Tedbiren kurulmuş bir yedek şirketti. 

Buradaki hisse dağılımı ise tam tersiydi. İsmail Başyiğit’in yüzde 85, Yalçın Çevikel’in de yüzde 15 ortaklığı vardı.

Başyiğit, Mehmet Sungur’a, her iki şirketi birleştirmeyi ve yüzde 50-50 ortak olmayı teklif etti.

Nedense Sungur da bunu kabul etti. 

Başyiğit’in başka şartları da vardı. Bunlardan bir tanesi, Başyiğit’in kızları ve damadının Milsoft’ta çalışmaya devam etmesiydi. Bir diğeri, Bank Asya’nın Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) Milsoft için koydurduğu blokajın kaldırtılmasıydı.

Mehmet Sungur sonuncusu hariç bu teklifleri kabul etmişti.

Bank Asya yönetimi, dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’la görüşerek Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın Milsoft’a bir daha iş vermemesini ve mevcut projelerin de durdurulmasını sağlamıştı.

Normalde bu, Banka’nın kendi ayağına sıkmasıydı. Alacaklı olduğu şirketin para kazanmasını engellemeye ve dolayısıyla batmasını sağlamaya çalışmak, akıl kârı değildi.

Mehmet Değerli, İsmail Başyiğit’e bu yönde bir vaatte de bulunmuştu.

Fakat Mehmet Sungur, kendisinin siyasi bağlantılarının olmadığını, bu konuda söz veremeyeceğini ama Banka nezdinde girişimlerde bulunacağını söyledi.

Nitekim sözünde duracak, Banka yetkilileri ile yapacağı görüşmelerle bu blokajı kaldırtacaktı.

Zaten aksi durumda kendisinin de Milsoft’a ortak olmasının bir anlamı kalmayacaktı.

****

İsmail Başyiğit bundan dolayı oldukça keyifliydi.

Çünkü Sungur ortak olmadan önce şirket neredeyse batmak üzereydi. Maaşları bile ödeyemiyordu. Yalçın Çevikel’in hisselerine talip olanlar ise kendisinin yukarıda sıralanan tekliflerini kabul etmiyordu.

Sungur’un hepsine ‘Evet’ demesi, Milsoft Genel Müdürü Başyiğit’i rahatlatmıştı. 

Yaptıkları anlaşmaya göre birer yıl dönüşümlü olarak genel müdür olacaklardı. İlk yıl İsmail Başyiğit koltuğa oturacak, bir yıl sonra da görevi Sungur’a devredecekti.

Yazılım konusundan ve şirketin projelerinden anlamayan Sungur, bu bir yıllık zaman zarfında işleri öğrenecekti.

Yine de güvenilir bir danışmana ihtiyacı vardı.

Bu isim Harun Biniş olacaktı. 

Harun Biniş

Biniş, 2012 yılında BTK’dan istifa ederek Milsoft’a geçti. Yönetim Kurulu Danışmanı sıfatıyla şirkete alındı. 

Kendi ifadesine göre 2016 Ocak’ına kadar da Milsoft’ta çalışmaya devam etti.

****

Bu ortaklıkta Cemaat’in, ‘mahrem birimlerin’ ve Adil Öksüz’ün etkisi ne kadar olmuştu?

Tartışmaya açık.

Sungur, kimliği ve ilişkileri ile çok merak edilen bir isim.

Bir yanıyla, tanıyan herkesin olumlu referans olduğu, saygın, dürüst, düzgün ve iyi bir insan.

Ama diğer yandan da hem Cemaat içinde hem dışında Adil Öksüz’ün kontrolünde olduğuna inanılan bir figür.

‘Hususi ünitelerle’ içli dışlı olduğu ifade edilen, Cevdet Türkyolu ile yakın ve mahrem bir ilişkisi olduğu anlatılan ve aynı zamanda Fethullah Gülen’le de dar dairede görüşmeler yaptığı öne sürülen bir işadamı.

Adil Öksüz ve eniştesi Cemal Türk’ün oturduğu binanın en üst katındaki dubleks daire onundu. 

Adil Öksüz’ün 15 Temmuz sırasında kullandığı 34 SIR 49 plakalı Audi marka araba da onun şirketi Gürmed üzerine kayıtlıydı.

Adil Öksüz’ün eşi, yeğeni ve kayınbiraderi de onun şirketinde çalışmıştı.

Mehmet Sungur, aynı zamanda Kemal Batmaz’la da ortaktı. Bilindiği üzere Batmaz, uzun yıllar Kaynak Holding’de çalışmış, bu sırada yıllarca “Hava Kuvvetleri imamı” olan Adil Öksüz’ün yardımcılığını da yapmıştı. Daha sonra Öksüz, bu görevi bizzat Batmaz’a devretmiş ve o Batmaz, 15 Temmuz akşamı Akıncı Üssü’nde yakalanmıştı.

11-13 Temmuz 2016 tarihlerinde de Öksüz’le birlikte aynı uçakla ABD’ye gidip gelen kişiydi.

Mehmet Sungur, Adil Öksüz’ün Milsoft için görüşüp fikrini aldığı Harun Biniş’i de Milsoft’a danışman olarak almıştı.

Bütün bu ilişkilerin merkezindeki Mehmet Sungur’un cevaplarını ve onun gözünden Milsoft olayının nasıl olduğunu bir sonraki bölüme bırakalım.

-DEVAM EDECEK-

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

3 YORUMLAR

  1. Kabaca, Mehmet Değerli’nin, “Ben Bank Asya yönetimini tanıyorum. Biz de Banka’nın kurucu ortağıyız (Babası Cahit Değerli’yi kastediyor). Bu işlerinizi ben çözebilirim. Gerekirse Hocamızı devreye sokar, hallederim,” şeklinde vaatlerle Çevikel’i ikna etmiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor.

    Yapacagin ise sokayim ahmet bu mu delilli gazetecilik, bu resmen dedikodu. takibi birakiyorum

  2. Ahmet bey Emre U.nun Ünal K.nın avukatlığına soyunmuş olması gazetecilik refleksi değil aklını kiraya vermiş operasyonel ESKİ POLİS MÜDÜRÜNÜN (GAZETECİ DEĞİL NE YAZI Kİ) hizmet abileri ile istişaresi sonrası size ve yazılarınıza karşı kontra-operasyonel cemaat soslu organize bir tavrıdır.
    Demek ki artık yazılarınızda frene basmanız gerekiyor ki bu mahrem arkadaşlar bu telaş ve panik neticesi bu kiralık kaleme vazife vermişler.
    Cümle alem biliyorki Emre Uslu cemaattendir istişari karar mekanizmaları ve mahrem ünite abilerinden aldığı bilgi ve belgeler ile beslenen besleme bir tetikcidir ve maşadır gazeteci ise kesinlikle değildir.
    Eski bir polis müdürünün(ki bir de Türkiyeden çıkmış ise) kendisini gazeteci olarak sunmasının demokratik ve modern dünyada hiç bir karşılığı vede itibarı yoktur.
    Hizmetin bu kadar cizgiden çıkmasında fitne ateşinin artmasında ilk 3 e giren tetkçilerdendir.Hizmette aklı başında olan insanlar arasında en nefret edilenlerden ilklere girer.
    Her iki twitinden birinde ben hizmetten değilim desede buna ancak kargalar güler ve ancak Kadir İnanır inanır vesselam.
    Kim ne derse desin yazılarınızı merakla bekliyoruz ve takip ediyoruz.
    Bu yazıları kitap haline getireceğinizi düşünürek nacizane kitabınıza bir isim önermek istiyorum:))

    %15
    MUHABBET FEDAİLİĞİNDEN 15 TEMMUZ DARBE FEDAİLİĞİNE

  3. > Buradaki hisse dağılımı ise tam tersiydi. İsmail Başyiğit’in yüzde 85, Yalçın Çevikel’in de yüzde 15 ortaklığı vardı.
    > Başyiğit, Mehmet Sungur’a, her iki şirketi birleştirmeyi ve yüzde 50-50 ortak olmayı teklif etti.
    > Nedense Sungur da bunu kabul etti.

    Burda bilinmesi gereken Milsoft hisselerinin normal paylaşımlı olmamasıdır. A grubu B grubu hisseleri olarak ayrılmış durumdadır. Basyigit elinde olan hisseler kontrol hissesidir. Ticaret odası kayıtlarında bu kontrol hissesi özelliklerine bakarsanız, firmanın başkalarına satılmasında Başyigid’in onay vermesi gerektiğini görürsünüz. Bu hisselere verilen yetkiler Başyiğid’e hisse miktarının çok üstünde bir güç sağlamaktadır. Firma ile ilgili bir çok işlem bu kontrol yetkisinin elindedir. Benim hatırladığım kadarı ile firmada imza yetkileri falan hepsi bu kontrol hissesinin elindeydi. Eğer ticaret odası kayıtlarına ve değişimine bakarsanız, olanlar en azından Milsoft açısından daha iyi anlaşılabilir.

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz