ABD’de cemaati karıştıran milyonlarca dolarlık iflas

HABER-YORUM

Amerika Birleşik Devletleri Atlanta Kuzey Bölgesi İflas Mahkemesi (The United States Bankruptcy Court Northern District of Georgia Atlanta Division), geçtiğimiz günlerde Gülen cemaatini yakından ilgilendiren bir karar verdi. Atlanta’daki cemaat yöneticileri tarafından 15 Temmuz sonrası ABD’ye giden esnaflar için kurulan Star Chain isimli şirket, büyük kavgalar sonucunda iflas etti. Mahkeme, borçları yapılandırdıktan sonra şirketi Amerikalı başka bir gruba devretti. Böylece, onlarca Türk esnafın yatırdığı milyonlarca dolar batmış oldu. Batan para toplamda 5 milyon doların üzerinde. Bir o kadar da mahkeme ve avukat masrafı yapıldı.

Şirketin ortakları, cemaatin üst düzey imamlarıydı. Parası buharlaşan mağdurlar ise bu süreçte Türkiye’den çıkmak zorunda kalan ‘muhacir’ esnaflar. 

İşin ucu organize bir şekilde yukarılara kadar gidiyor. Cemaatin tepe isimlerini de suçlayacak şekilde büyüyen ve 2 yıldır devam eden büyük kavga neticesinde bazı kelleler gitti. 

Olayın geçmişini ve bütün detaylarını aşağıda bulacaksınız.

ESNAFLARIN PARALARINI TOPLAYIP YÜZDE 50 ORTAK OLMUŞLAR

Bu sürecin Riphagen’lerini ve Madoff’larını ele aldığım ‘cemaat içi dolandırıcılık olayları’nın  en çarpıcısının Amerika’nın Atlanta eyaletinde yaşandığı ortaya çıktı. 

California ve Abi Oto olayı, bunun yanında daha sıradan ve daha lokal kalıyor. 

Çarpıcı olarak nitelememin nedeni, sadece katılımın büyüklüğü ve miktarın yüksekliği ile ilgili değil. Ondan daha önemlisi, organizasyonu kuranların kimlikleri ve işin ucunun ‘yukarılara’ gitmesi…

Özetle ifade etmek gerekirse olaylar şöyle gelişti:

15 Temmuz’un hemen ardından Türkiye’den ayrılıp Amerika’ya gelen esnaflara yardımcı olmak için Atlanta’da Star Chain isminde bir şirket kuruldu. Bu şirketin sahibi olarak, Gülen Hareketi’ne yakınlığı ile bilinen ve 15 Temmuz sonrası Türkiye’den ayrılmış olan işadamı Erdem Aydın görünüyordu. Restoran ve fast food markaları ile franchise sözleşmeleri yapacaktı. Başta cemaatin Güneydoğu Amerika sorumlusu Tahsin Gül (Ahmet Çiçek) olmak üzere cemaatin Atlanta’daki üst düzey isimleri, esnafları bu şirkete yönlendiriyordu. Mesela cemaatin Atlanta’daki işadamları derneğinin başında bulunan Ömer Casurluk da Tahsin Gül gibi, kendisine gelen her esnafı bu şirkete yönlendirdi. Bir çok esnaf için oldukça cazip bir yatırım imkânı olarak görünüyordu. Onlarca esnaf bu şirkete para yatırarak ortaklık kurdu. En son 34 yatırımcı, 50’nin üzerinde restorana ortaktı. Bu ortaklık şöyle kuruluyordu: Restoranın fiyatı 400 bin dolarsa bunun yarısını yatırımcı esnaf ödüyor, geri kalan yarısını da ana şirket, yani Star Chain ödüyordu. Şirket yönetimi ayrıca restoranları işlettiği için belli bir işletme parası da alıyordu. Bu ilk başta kârın yüzde 3’üydü, sonra yüzde 5’e çıkarıldı.

Fakat sonradan ortaya çıktı ki esnaflardan istenen yüzde 50’lik pay, aslında işletme ücretinin tamamı ya da tamamına yakınıydı. Yani yukarıdaki örnekten gidecek olursak restoranın ücreti normalde 200 bin dolar iken Türkiye’den gelen yatırımcı esnafa 400 bin deniyor, “Biz 200 bin dolarını ödedik, sen de geri kalanını ver, yüzde elli-elli ortak olalım” deniyordu. Bir başka ifadeyle, muhacir esnafın parasını ödediği bir işletmeye 5 kuruş para koymadan yarı yarıya ortak oluyorlar, bir de üzerine işletme maliyeti olarak binlerce dolar maaş ve işletme ücreti alıyorlardı. 

Bu bütün örneklerde aynı değildi. Bazılarına kendileri de bir miktar koyuyordu. Söz gelimi, 240 bin dolarlık bir yer için esnaftan 200 bin dolar alıyorlar, kendileri de sanki 200 bin vermiş gibi davranıyorlar ama sadece 40 bin vermiş oluyordu. Bu rakamlar ilk örneklerde farklılık gösterebilir. Fakat daha sonra talep arttıkça maliyetin tamamını yatırımcı esnafa yükler oldular.

Ardından bir başka önemli gerçek daha ortaya çıktı: Bu ana şirkete aslında cemaatin Güneydoğu Amerika sorumlusu Tahsin Gül (Ahmet Çiçek) ve yine cemaatin Atlanta’daki işadamları derneğinin başındaki Ömer Casurluk da ortaktı. Bu gerçeklerin ortaya çıkması yatırımcılar arasında rahatsızlığa yol açtı. Herkes bir bir parasını almak istedi. Şirket çareyi iflasa gitmekte buldu. İşin ucunda cemaatin bölgedeki en tepe ismi olunca mağdur esnaflar olayı cemaatin yukarı kadrolarına taşıyıp şikayetçi olmak istedi. Tartışmalar, Pensilvanya’da Fethullah Gülen’in ikamet ettiği kampa kadar yansıdı. Fakat kime gitseler kapılar bir bir kapandı. Bir el sorumluları koruyordu… 

Bu konuda yazacağım bir kaç yazı içerisinde bunları isim isim okuyacaksınız.

ŞİRKETİN 3 ORTAĞI: TAHSİN GÜL, ERDEM AYDIN VE ÖMER CASURLUK

Her şey nasıl başladı?

Kimler başlattı?

Nasıl gelişti?

En baştan alalım…

Şirketin adı Star Chain Inc.

2016 Ağustos ayında kuruldu. Yani 15 Temmuz’dan hemen sonra. Bu ana şirket bünyesinde hazır gıda sektöründen Captain D’s, Checkers, Newk’s ve Yogli Mogli zincirlerinin franchise usulü ile alınan restoranlar vardı. Bunlar için de ayrı ayrı şirketler kurulmuştu. Kısa sürede büyüdü. Fakat bazı sahtekarlıkların ortaya çıkması üzerine yatırımcılar paralarını çekme kararı aldı. Olaylar büyüdü ve şirket, 2019 ortalarında konkordato kararı aldı. ABD iflas yasalarında ‘Chapter 11’ olarak bilinen konkordato durumu oluştu. Mahkeme bu şirkete kayyum atadı. Şirket iflasa götürüldü. Kayyumlar bankalara olan borçları yapılandırdı ve şirketi bir Amerikalı gruba sattı. Kayyum, normalde piyasa değeri 30 milyon doların üzerinde olabilecek şirketi, korona sürecinde oluşan değer kaybını da hesap ederek 1 milyon 930 bin dolara sattı. Bu arada şirkete para yatırmış olan herkesin parası batmış oldu. Halihazırda parasını alamamış olan 17 ortak bulunuyor. Bunların batan parası ise toplamda 5 milyon dolar civarında.

****

Star Chain’in 3 ortağı vardı. 

Olayımızın da 3 önemli aktörü onlar.

Bir: Gerçek adı Ahmet Çiçek olan ama cemaat içinde kullandığı isimle Tahsin Gül. Daha önce Gaziantep, Ankara, Antalya’da cemaat sorumlusu olmuş, daha sonra Endonezya imamlığı yapmış, 15 Temmuz’dan çok kısa bir süre önce de Amerika’ya tayini çıkmış biri. Bu son atamanın önemini anlatabilmek için şu bilgiyi vereyim. Birleşik Devletler’in 50 eyaleti, cemaatsel olarak 5 büyük bölgeye bölünmüş durumda. Her bir bölge, 10 civarında eyaleti kapsıyor. Yani en yukarıda ABD imamı varsa, onun altında da 5 büyük bölge imamı geliyor. İşte Tahsin Gül de o 5 kişiden biriydi. Atlanta, Florida, Tenesse, South Carolina ve Alabama’yı da içine alan Güney ve Doğu ABD bölgesinin imamıydı. 

2018 Ağustos ayına kadar şirketin ortaklarından biriydi. Star Chain’in mahkeme dosyasına yansıyan mali işler beyanına göre Çiçek, yüzde 10,50 oranında hisseye sahipti. 

İki: Daha önce Denizli İşadamları Derneği başkanlığı yapmış olan işadamı Erdem Aydın. Olayların ilk patlak vermesinin ardından şirketten ayrıldı ve yerine Ömer Casurluk CEO oldu. Casurluk, mahkemeye sunduğu beyanda, Erdem Aydın’ı gelecekteki herhangi bir Captain D’s franchise’ında potansiyel bir iş ortağı olarak tanımladı. Mağdurlardan bir kısmı, onun ortaklıktan ayrılıp CEO’luğu Ömer Casurluk’a devretmesini danışıklı dövüş olarak görüyor. Onların iddiasına göre şirketin paraları, Erdem Aydın üzerinden dışarıya çıkarıldı.

Üç: Cemaatin Atlanta’da kurmuş olduğu Güneydoğu ABD Türk-Amerikan Ticaret Odası’nın (Turkish American Chamber of Commerce of The Southeast United States) Genel Sekreteri Ömer Casurluk. O da daha önce Türkiye’de Hakkari imamı olarak görev yapmış bir cemaat yöneticisi. Bu süreçte Türkiye’den ve başka ülkelerden Amerika’ya gelmiş olan cemaat sempatizanı esnafların ilk uğradığı kişilerdendi. En başta onu tanıyıp ona fikir soruyorlardı. Erdem Aydın’ın ayrılmasının ardından Star Chain’in CEO’su oldu. Mahkeme kayıtlarına göre en son yüzde 89,5 hissesi vardı.

Şirketi iflastan kurtarabilmek için yoğun bir şekilde fon arayışına girildiğinde Casurluk’un hata üstüne hata yaptığı iddiaları var. Örneğin bir bankadan 1 milyon dolar civarında kredi çekebilmek için dükkanları ipotek gösteriyor. Ancak bunu, dükkanlarda hissesi olan diğer ortakların imzalarını taklit ederek yapıyor. Wallis Bank’tan 4 milyon doların üzerinde borç alınıyor. Nitekim iflas aşamasında mahkemedeki taraflardan biri de bu bankaydı. 

OLAYLAR NASIL BAŞLADI?

Her şey aslında Tahsin Gül’ün Endonezya’dan Birleşik Devletler’e tayini ile başladı. 15 Temmuz’dan kısa bir süre öncesiydi. Sürekli ticari projelere kafa yoruyordu. 

İlk olarak bir emlak işine yoğunlaştı. “Bir esnaf tanıdığım var, 3 milyon dolar civarında para getireceğim. Bir şirket kurup para kazanalım,” diyordu. 

Daha sonradan bu 3 milyon doların da kendi parası olduğu iddia edilecekti.

O sırada henüz 15 Temmuz olmamış, onbinlerce insan Türkiye’den akın akın çıkış yapmamıştı.

Bulunduğu bölgede, “Erdem Bey bir şirket kuracak. Bu büyük bir hizmet. Türkiye’den insanları çıkarmamız, onlara burada iş vermemiz lazım,” diyordu.

“Amaç; hizmet. Erdem Bey bu şirketin tek patronu,” diye özellikle vurguluyordu. 

Öncelikle şirkete idareci olarak Y.B. isimli bir cemaat yöneticisini atadı. O sırada Alabama imamı olan Y.B., herkesçe sevilen ve güven duyulan bir isimdi. Onun varlığı, bir çok kişi için güvence idi.

Bu şekilde şirket kuruldu ve ilk dükkanlar alınmaya başlandı.

Bir kaç ay sonra bir yatırımcı esnaf, belgelerde bir tuhaflık farketti. Avukatı tarafından kendisine verilen belgelere göre dükkânın fiyatı, kendisinin ödediği rakamın biraz üzerindeydi. Oysa o, bu fiyatın iki katına dükkanın alındığını zannediyordu. Çünkü yarı yarıya ortaklık kurulmuştu.

Bu durum Erdem Aydın’a iletildiğinde, “Bir yanlışlık olmuş, hemen düzelteceğiz,” dedi.

Ancak asıl bomba, ana şirketin ortaklarına maaş bağlandığında patladı. Erdem Aydın, Y.B.’ye, “Bana, Ahmet Çiçek’e ve Ömer Casurluk’a aylık 8’er bin dolar maaş, 8’er bin dolar da kâr payı yazılsın,” talimatı verdi.

ŞİRKETİN O ZAMANKİ YÖNETİCİSİ Y.B. HER ŞEYİ İFŞA ETTİ

Y.B. böylece herkesten gizlenen gizli ilişkileri öğrendi ve ortaklara rest çekip şirketten ayrıldı. Sonra da hepsini deşifre etti. Çünkü hiç kimse diğer ikisinin ortak olduğunu bilmiyordu. 

Dolayısıyla bu süreci en iyi anlatacak kişi, Y.B.’dir.  

Kendisi ile görüştüm. 

Süreci baştan sona bizzat kendi ağzından aktarıyorum: 

“Ben Alabama’da vazifeliydim. Tahsin Gül (Ahmet Çiçek), tam 15 Temmuz’un arkasından, ‘Erdem Bey bir şirket kuracak. Bu büyük bir hizmet. Türkiye’den insanları çıkarmamız lazım. Ben seni bu şirketin başına koyuyorum, seni buraya tayin ediyorum’ dedi.

Bana hep, ‘Erdem Aydın buranın tek sahibi’ dedi. ‘Amaç hizmet’ dedi. Ben de tamam abi dedim. Atlanta’ya taşındım, bu şirketin başına geçtim. Burada her şey halka açık bilgidir. Eyaletteki kayıtlara giriyorsunuz bakıyorsunuz, 3 tane ortağı görünüyor. Ömer Casurluk, Ahmet Çiçek ve Erdem Aydın görünüyor. Bunu Ömer Abi’ye söyledim. O zaman çok samimiydik. Ömer Abi dedi ki, ‘Ben resmiyette ortak görünüyorum, çünkü Erdem Abi frenchise alamaz. Vatandaş değil, Green Card yok. Ben o franchise alabilsin diye kağıt üzerinde ortağım’ dedi. ‘Peki niye Ahmet Çiçek ortak?’ diye sordum. O da ‘Ahmet Çiçek’e buradan vize alacağız, onun için ortak görünüyor, o da kağıt üstünde’ cevabını verdi. ‘Bizim bu şirkette beş kuruş paramız yok’ dediler bana. Ömer Casurluk’a ben çok güveniyordum. Evliya nazarıyla bakıyordum. Kendimden şüphe eder ondan şüphe etmezdim. Tabii gerçekleri süreç içerisinde öğreniyorsunuz.

Bu şirket büyüdü belli bir noktaya geldi. İşte o sırada açık verdiler. Bir gün Erdem Aydın beni ofisine çağırdı. ‘Abi dedi muhasebiceye söyler misin bu aydan itibaren bana ve Ömer Casurluk’a 8’er bin dolar maaş yazacak‘ dedi. Arkasından dedi ki, ‘Bana, Ömer’e ve Ahmet Çiçek’e aylık da 8’er bin dolar kâr payı yazacak, bunu muhasebeye iletir misin?’ dedi. Ben de ‘Maaşı anladım da kâr payı niçin?’ dedim. Erdem Bey kıpkırmızı oldu. ‘Onların bu şirkette ortaklığı mı var gerçekten? Kağıt üzerinde değil yani‘ dedim. Hiç cevap vermedi. Ben de ‘Sükût ikrar mı?’ diye sordum. O da ‘Doğrusun’ dedi. Ben de ‘Siz burada tezgâh kurmuşsunuz, bundan sonra ben yokum’ dedim, çantamı topladım ve çıktım.

Ahmet Çiçek beni aramaya başladı. On kere aradı, mesaj attı. ‘Muhakkak görüşmemiz lazım. Lütfen hayır deme. Gel ofise, konuşalım, sonra ne yapacaksan yap’ dedi. Kalktım gittim ofise. Niçin böyle olması gerektiğini kendi kafasına göre izah etmeye çalışıyor. ‘Açık etseydik fitne olurdu. Bak ortaklıkları var derlerdi. Ne yapsaydık? Bu şirketin yüzde yüzü bir esnafın mı olsaydı? Yani Erdem’in mi olsaydı? Bak Erdem’e himmet ver deyince 20 bin veriyor ama Ömer’e şuraya 100 ver deyince tak diye veriyor. Zengin olması gereken Erdem mi yoksa Ömer mi?’ diye sordu. ‘Eğer sen şirketten ayrılırsan insanlar bunu konuşur.  Bu şirketler batar, mesulu sen olursun, senin bu şirkette kalman lazım’ dedi. Ben de ‘Bir şartla kalırım; bütün ortakları toplarsınız, başından beri bu şirketin ortağıydık, böyle bir düzen kurduk dersiniz. Gerçekleri anlatırsınız. Herkesten helallik istersiniz. Kabul ederlerse devam etmek isteyenlerle edersiniz. Etmeyenler parasını geri ödersiniz. Ayrıca Ömer Abi Hizmet’teki görevinden istifa eder, burada çalışmaya başlar’ dedim. O da ‘Bana bir ay süre ver, düzelteceğim’ dedi. Aylar geçti düzeltmedi. Ben de ‘Sen zaman kazanıyorsun, oyalıyorsun, işi bırakıyorum. Sizi de gidip şikayet edeceğim. Sen burada tezgâh kurdun, iş çeviriyorsun’ dedim. Orada ip koptu zaten. Şirketten ayrıldım. Burada güvendiğim bir abim vardı, konuyu ona açtım. O da dedi ki ‘Sen yukarı gidersen, bunu anlatırsan seni hain ilan ederler. Ortaklık istedi, vermedik, şantaj yaptı’ derler, itibarsızlaştırırlar. Sen bunlarla mücadele edemezsin, gel bunu bir iki esnafa anlatalım, onlarla beraber yukarı şikayet edilsin’ dedi. Burada board’da (yönetim kurulu) olanlar da dahil üç arkadaşla istişare ettik ve gidip her şeyi yukarılara anlatma kararı aldık. ” 

Ondan sonra olaylar büyüdü. Mesele Gülen’in hemen altındaki yönetim kademelerine taşındı. İddialara göre bir el, Tahsin Gül ve arkadaşlarını ısrarla koruyordu. Aylarca süren mücadelede birileri onlara hep kol kanat geriyordu. Cemaatin en tepe noktalarında görev alanlar bu konuya dahil oldu ama herkes bir bir korkup kenara çekilmeye başladı. Bundan dolayı Atlanta’da derin hayal kırıklığına uğradığını ve küsüp kenara çekildiğini söyleyen yılların cemaat gönüllüleri var.

Bu süreci bir sonraki yazıda anlatacağım.

TAHSİN GÜL TELEFONU YÜZÜME KAPATTI

Öncelikle savunmaya söz vermek istiyorum.

Adı geçen 3 yöneticiyi de aradım ve haklarındaki suçlamaları yönelttim. Onlara bir kulak verelim. 

İlk olarak Ahmet Çiçek’i telefonla aradım ama kendimi tanıttığım anda telefonu kapattı. Peşinden yine aradım. Bu kez de İngilizce olarak “Yanlış numara” deyip yine yüzüme kapattı. 

Ömer Casurluk’un savunmasını ise tek kelimesine dokunmadan yayınlıyorum: “Şimdiye kadar bizi kimse aramadı, dinlemedi. Kimse görüşlerimize değer vermedi. Ben daha önce Türkiye’de Hakkari hadimiydim. Sonra Amerika’da bir eyaletinin hadimi oldum. 2012’de Atlanta’da cemaat kurumu olan Ticaret Odası başkanlığına getirildim. Genel sekreteri aslında. Darbeden bir yıl önce herkese iş bakması gerektiği söylendi. Başımızdaki abiye de sordum, Tahsin Bey’e, ‘Bizim iş bakmamıza gerek var mı?’ diye sordum, Tahsin Bey ‘Şu anda öyle bir şeye girmenize gerek yok’ dedi. Ben de o zamana kadar hep proje buluyordum, hangi esnaf yapabiliyorsa kimin kabiliyeti varsa ona veriyorduk. Onlar da bizim kurduğumuz işten dolayı ticaret odasına kâr payı veriyorlardı. Darbeden 1-2 ay önce ben bu franchise modelini geliştirdim. Ana firmalarla aram çok iyi, onlar bize franchise önerdiler. Ben de geldim bizim abiye, yani Tahsin Bey’e söyledim. ‘Hangi esnafa söylememiz uygun olur?’ diye sordum. O da benim fikrimi sordu. Ben Erdem abiyi önerdim. Sonra Erdem abiye teklif ettim. ‘Biz altyapıyı kuracağız size, siz devam edeceksiniz’ dedim. O, ‘Hoşuma gitti ama sen de işin içinde olur musun?’ dedi. Ben, ‘Şimdi olamam’ dedim. Beraber Tahsin abiye gittik. Erdem abi, ‘Ben bu işi yaparım. Her şey tamam ama bana yardımcı birisi lazım, Ömer Bey’i verebilir misiniz?’ dedi. O da ‘Yok, veremeyiz. Başka bir arkadaş bulun’ dedi. Biz de daha sonra Y. B. isimli bir arkadaşı bulduk. O da bir eyaletin başında vazifeli bir arkadaş. ‘Herkes rızkını temin etsin’ dendiği için onu bulduk. Darbeden sonra şirketler daha kurulma aşamasındayken herkese dendi ki, başınızın çaresine bakın. Tahsin abi beni çağırdı ve ‘Ömer Hocam herkese başının çaresine bak dedik, sen de istersen bak. Zaten Erdem Bey seni istiyordu, istersen ortak ol’ dedi. Benim de inşaat işlerimden getirdiğim bir para vardı. Erdem Bey ‘Bana o parayı ver, ben de size hisse veririm’ dedi. Rakamı zikretmeyeyim. Daha sonra kültür merkezi çıkışında bizi durdurdu Tahsin Bey, ‘Benim de 200 bin dolarım var, vize işimi çözmeye çalışıyorum. Bu 200’ü size versem, vizeyi halledebilir misiniz?’ dedi. Ben de ‘200 verirseniz abi yatırımcı vizesi alırsınız, sorun olmaz,’ dedim.

Ömer Casurluk

Erdem Bey, Tahsin Bey’e sordu ki, ‘Abilerin sizin gireceğinizden haberi var mı? Size izin verdiler mi?’ O da ‘Evet, ben konuştum. Hiç bir problem söz konusu değil’ dedi. Biz de böylece ticarete başladık. Tahsin Bey dedi ki ‘Ömer hocam darbe oldu, ortalık bulanık. Şirkette ortaklığınız olduğunu kimseye söylemeseniz iyi olur, belli bir süre sonra söyleriz’ dedi. Ben eşekliğime yanıyorum hâlâ, niye sakladım. Zaten paramı vermişim, ortak olmuşum ama Tahsin Abi deyince öyle yaptık. İlk dükkanları almaya başladık. Franchise noktasından bu sefer insanlar da bize gelmeye başladı. ‘Bize de dükkan alabilir misiniz?’ demeye başladılar. Erdem Bey de dedi ki daha fazla dükkan alalım. Şöyle bir şey yok: Sen 100 veriyorsan sana ayda yüzde 10 veya 20 kâr, yok. Kâr-zarar ortaklığı kurduk. Bu sefer gelenler yavaş yavaş arttı.”

“KİMSEYE MALİYETİNDEN VERMEK ZORUNDA DEĞİLİM, BU BİR TİCARET”

Ömer Casurluk, dükkân fiyatlarının neden doğru söylenmediği ve 2 katı rakamlar istendiği konusunda da şunları söyledi: “Doğru, dükkanlar a’ya alındı, b’ye satıldı ama biz hiç demedik ki a’ya alıyoruz b istiyoruz. Mesela bir marka var; aram çok iyi, ‘4 dükkanı sadece boya-tadilatını, tamiratını yap, içeri gir’ diyor. Biz tadilatını tamiratını yaptık, diyelim ki 15-20 bin dolara mal ettik ama satarken biz piyasa değeri ne ise o bedel üzerinden sattık. Piyasa değerinin üzerinde satmadık. Sonuçta bir ticaret yapıyorsunuz. Benim orada bir know-how’ım var. Yılların emeği var. Ben de niye yılların emeğini o şekilde vereyim ki? Siz Türkiye’den geliyorsunuz, hiç bir bilginiz yok. Gitseniz size kim dükkan verecek ki, nereyi almak isteseniz zaten o fiyata alacaksınız. Kimse şunu diyemez: Piyasada 1’di, 2’ye aldık veya 3’e aldık, diye kimse söyleyemez. İnsanlar diyor ki, aldığınız fiyattan vermiyorsunuz. Evet aldığım fiyattan vermek zorunda değilim. Sonuçta siz kâr ve zarara bakarsınız, günün sonunda bu kâr ve zarar sizin işinize yarıyorsa girersiniz.”

Casurluk, “Bu, çaresizliğin istismarı mıdır?” sorusunu ise şöyle cevapladı: “Biz kimseyi buraya özellikle yönlendirmedik. Millet bize geliyordu. Biz beklenen kârı söylüyorduk. Bizim kâr marjımız yıllık yüzde 10-15 civarı… Adam matematiğe bakıyor ve tamam diyor. İnsanlar geldi, ‘Bana da dükkan al, bana da dükkan al, senden beraber olalım’ dedi. Ben de para koydum. İstesem kendi paramla tek başıma çok rahat edebilirdim. Birinin Amerika’da franchise’ının olması çok çok zor bir hadise. Yeni gelenlerin böyle bir şansının olması söz konusu değil. Biz bu şekilde başladık. 3 yıl. Her yıl kâr paylarını dağıtıyoruz. E2 alan abiler ailelerini getirdiler. İlticaya başvurdular. İltica talebi kabul olan herkes ertesi gün gelip bizden paralarını geri istemeye başladı. Biz banka değiliz. Bütün paralar dükkanlarda. ‘Dükkanı sana verelim, bir de ödeme planı yapalım veya dükkanı biz alalım, sizin yüzde 50 payınızı biz size 3 yıllık ödeme planı ile verelim’ dedik. Hayır dediler. 6 ortak ile başladı bu itirazlar. Bu 6 kişiye diyoruz ki, ‘Gel dükkanı sana verelim’. Ortada mal var. Mal olunca paylaşmak kolaydır. Ortada mal olmayınca problemdir. Kabul ettiremedik. Bu sefer kaos oluşturdular diğer ortaklar üzerinde. Bunlardan bir kişi bizi mahkemeye verdi, diğerleri de avukat tuttu. ABD’de şu var: Diyelim ki bir tane ortak bize dava açtığı zaman bir ana şirket Star Chain’e dava açıyor, bir de ortak olduğu şirkete dava açıyor. 583 bin dolar sadece avukat parası ödedim ben. Bir çökersek sistem çökecek, herkes batacak. Bu sefer avukatlar ve finans danışmanlarımız bize dedi ki konkordatoya gidin. Biz mecburen konkordatoya gittik. Ben kötü niyetli bir adam olsam buradan para kaçırmayı çok iyi bilirim. ‘Chapter 11’ (konkordato) yapmam da ‘Chapter 7’ (iflas) yaparım, kimse 5 kuruş alamaz. Konkordatoya gitmek yerine iflasa giderim. Sırf milletin malını kurtarayım, insanlara mahcup olmayalım diye mücadele ediyorum, ömrümden ömür gitti. İnsan kahroluyor. Star Chain ana şirketti. Onun altında 49 dükkanımız vardı. Bir tane abi vardı, dükkanı bildiğin zarar ediyordu. Bizim Erdem abi dedi ki, ‘Bu adam zarar ediyor, Türkiye’den yeni geldi, bu adama kâr verseniz’ dedi. ‘Hiç çaktırmayın, adama dükkanı kar ediyormuş gibi kâr verin’ dedik. Sonra bu adam mahkemeye gitti dedi ki, ‘Bunlar az kâr ediyor gösterdiler.’ Dükkan 7-8 ay zarar etmesine rağmen kâr aldı. Bu mahkemede ortaya çıktı ama bu sefer hiç sesini çıkarmadı. Bu süreçte haketmediğimiz çok şey işittik. Eşim çocuklarım çok etkilendi. Çok farklı bir süreç oldu herkes için. Gelenin psikolojisi ayrı, bekleyenin ayrı, karşılayanın ayrı. Ama bizim için de yansımaları farklı oldu. Süreç çok şey öğretti. Çok şey işittik.”

“EN BÜYÜK SORUMLU AHMET ÇİÇEK’TİR”

Ömer Casurluk gelinen noktada dönemin Güneydoğu Amerika İmamı olan Ahmet Çiçek’i suçluyor. Sözleri şu şekilde: “Bizim bu sıkıntıları yaşamamızda en büyük etken Tahsin Bey oldu. İzin aldım demişti, meğer almamış. İnsanların haberi yok. Beni bir heyet çağırdı New York’tan. ‘Sen kimseye söylemeden ortak olmuşsun’ dediler. Ben de ‘Hayır, Tahsin Bey’den izin aldım’ dedim. O da oradaydı, teyit etti. ‘Benim için mesele bitmiştir’ dedim. Ama o izin almamış. ‘Senin suçun yok, problem Tahsin’de, sen Tahsin’le aynı fotoğraf karesine girdin’ dedi biri. Tahsin Bey niye izin almamış, bilmiyorum.”

****

Casurluk’un açıklamaları bu şekilde…

Erdem Aydın, 2012 yılında bir TUSKON ödül töreninde dönemin başbakanı
Tayyip Erdoğan’ın elinden ödül almıştı.

Aynı şekilde Erdem Aydın’la da görüştüm.

Onun sözlerini de hiç bir ekleme çıkarma yapmadan aynen veriyorum: “Ahmet Bey biz de ne zaman ararsınız diye bekliyorduk. Çünkü sizin bu konuya gireceğiniz belliydi. Hizmet şimdiye kadar hiç ikinci tarafa sormasa da ben sizin arayacağınızı ve bizim görüşümüzü de soracağınızı biliyordum. Çünkü yazılarınızı takip ediyorum, tek taraflı yazmıyorsunuz. Şimdiye kadar kimse bize ‘Nedir durum arkadaş, siz ne yaptınız?’ diye sormadı. 2016’da (Aslı 2017 olacak) heyet bizi çağırdı evet ama şimdi konkordato sürecinde kimse sormadı. Kimse çağırmadı. İnsanlara hukuka başvurun dendi ama bize kimse bir şey demedi.”

“TAHSİN GÜL BİZ DAHİL HERKESİ ALDATTI”

Aslında bizim bu projemiz bir kaç yıl sonra parmakla gösterilecek ve örnek alınacak bir modeldi. İşin bu noktaya gelmesinde iki tane sebep var. Birincisi; Ahmet Çiçek’in biz dahil herkesi aldatması. En başta dürüst davransaydı, kimseden bir şey gizlenmeseydi böyle olmazdı. Ben kendisini Tahsin Gül olarak tanıdım. Adı bu sanıyordum. Gerçek adının Ahmet Çiçek olduğunu bile ben 2 yıl sonra öğrendim. Böyle saçma iş mi olur? Tahsin Bey bize, kampa ve esnaflara bir çok konuda doğru bilgi vermemiş. Bunu da çok sonra öğrendik ama işin içinden çıkılamaz vaziyette olduğunu anladık. İkinci sebep de ortaklık kuran esnafların burada yatırımcı vizesi aldıktan sonra birer birer paralarını geri istemesidir. Bu sebepler olmasa, bu şirket iflas da etmezdi, bu kadar mağdur da olmazdı. Herkes güzel güzel ticaretini yapıyor olurdu.

Ben size her şeyi en baştan anlatayım: Olayın başında, mesela kuruluşta, ben buraya ilk geldim, ben de bilmiyordum ne yapacağımı. Franchise yapalım dedim ama bilen kimse yok. Dedim ki bir grup kursak, franchise yapsak, insanlar iş kursalar şeklinde düşündük. O dönem Hizmet, tayine tabi insanlara diyordu ki, ‘Kendinize iş bulun, ben size maaş veremeyeceğim.’ Bu 15 Temmuz hemen arefesi… Ben de dili, networku ve ABD vatandaşı olması ve daha önceden tanışmamız sebebiyle Ömer Bey’le bir ortak iş yapmak istedim. O dönem 5-6 eyaletin abisi Tahsin Bey’e gittim. ‘Benim böyle bir projem var ama ben ilgilenemem. Ömer Bey ilgilenirim diyor,’ dedim. Tahsin Bey de ‘O ilgilenir, zaten kamptan da böyle bir talep var’ dedi. Tam kalkarken Tahsin Bey, ‘Benim de bir miktar param var, ben de dahil olayım, bereket olur’ dedi. ‘Kampın haberi var mı?’ diye sordum, var dedi. Ertesi gün bir daha sordum, ‘İçim rahat etmiyor’ dedim. ‘Yahu var’ dedi. Üçüncü gün bir daha sordum, ‘Var, istersen Mehmet Yaşa’yı (Cemaatin o zamanki Amerika imamı) arayayım’ dedi. Biz sonra Mehmet Yaşa ile karşılaştık, ‘Bizim haberimiz vardı’ dedi. 2018 başları Mehmet Yaşa dedi ki, ‘Bu arkadaşı ortaklıktan ayırabilir misiniz?’ Ben de ‘Abi bu arsa değil ki yarısını sen, yarısını ben alayım‘… Store, franchise anlaşması farklı. Orada kimin ismi varsa onu taşır. Dedikodulardan vs bir sürü şeyden, lanet olsun dedim ve şirketten resmî olarak ayrılmam gerekti. Saçma sapan bir sürü dedikodular çıktı. Bir el sürekli Tahsin Bey’in ve Hizmet’teki arkadaşların dahil olması hasebiyle birileri bütün arkadaşları gezip ‘Paralarınızı çekin’ dedi.

Bunları yaşamamızın yüzde 80-90 sebebi, iltica başvurusu yapıp da başvurusu kabul edilen herkesin parasını geri istemesi. Bu insanlar önce bizden ‘store’ aldılar. 34 yatırımcımızdan bir çoğu asylm’a (iltica) gitti. Onaylandığı anda dönüp dediler ki, bizim paramızı verin. ‘Ortada, masanın üstünde para yok, store var. Biz size store verelim, siz bir kaç yıl içinde bizim paramızı ödeyin’ dedik. Kabul etmediler. Olayın çıkış yüzde 80-90 sebebi bu. 

Hissedar olarak sağlam işler yaptık. Ben bu şirketin yüzde 33 ortağı idim. Her yerde, bankalarda, store’ların kira kontratlarında her yerde imzam vardı. Sistemde sadece Türkler yoktu, gerçek beyaz Amerikalı ortaklarımız da vardı. Çok daha hızlı büyüyen, farklı bir sistemdi. 2019 ilk yarısında ortak alımını durdurduk, 2018-19 döneminde 34 ortaktan 17’sinin parasını verdik.  Çünkü bizim o gün 54 tane store vardı. Bankalara karşı, markalara karşı sorumluluğumuz var. Franchise olmak, imam nikahlı olmak gibi bir şey. Bu dolandırıcılık davası bizim kimyamızı bozdu. Bankalar sormaya başladı, markalar sormaya başladı. Bu mevzu bizi buralara taşıdı.”

“HERKESE DÜKKANLARINI TEKLİF ETTİK AMA KABUL ETMEDİLER”

Erdem Aydın, dükkanların gerçek bedelinin yatırımcılara yüzde 50’lik kısım olarak sunulması hakkında da şunları dile getirdi: “Yüzde elli ortaklık… Doğruluk payı olduğu örnekler var. 1 liralık dükkanı 1 liraya da verdiğimiz oldu. Biz bunu piyasa değerleri üzerinden belirlemiştik. Zararına sattığımız da olmuştur. Ticaret bu. Bazı store’lar veya marka diyor ki, ‘İki tane store var, ikisini de al’ diyor. Bir ücreti yok. Franchise olmanız sebebiyle masrafı yapıyorsunuz, güncel değeri neyse o fiyattan sattığımız bir çok durum var ama burada atlanmaması gereken durum şu; öncelikle Star Chain alıyor ve sonra aşağıdaki şirkete satıyor. Arada bir fark varsa zaten onun vergisini ödüyor. Hepsinde değil, bir kısmında. ‘İlk satan kaça satmış?’ diye soruyor yatırımcı arkadaş. Önemli olan o değil. Star Chain 1 liraya alıp 1 buçuğa satmışsa zaten aradaki farkın vergisini Amerika’ya ödüyor. Buradan bakıp dolandırıcılık davası açıyorlar. Sistemi kurtarmak maksadıyla konkordatoya gitmemizin nedeni o zaten. Konkordato öncesinde bir tane ana dava açıldı, bir tane de 7-8 kişi birleşip avukatları ile davaya hazırlanıyorlardı. İnanılmaz avukat paraları harcadılar. Biz de, onlar da… Bunun üzerine biz konkordatoya gittik. Chapter 11’a gittik. Şirketi hukuki sıkıntılardan kurtarabilmek için, ayakta tutabilmek için… Öbür türlü olayda şu da var; 2018 başında 34 ortaktık. 34 ortağın tamamı, zaman içinde ilticasını alanlar, tek tek gelmeye başladılar. 17’sinin parasını ödedik. Yukarıdaki abiler, ‘Bunun parasını ödeyin, başka parası yok’ dedikleri için bankadan çekerek, elden borç bularak, yüksek faizli borç bularak ana paralarını ödeyebildik 17 kişinin. Sonra baktık ki sistem gidiyor… Ortada store’lar var. Bu araba değil, arsa değil. Kurgunu ona göre yapmışsın. Daha büyük sıkıntı. 2019 sonunda hisselerini almayı durdurduk. ‘Toparlanana kadar bir şey almıyoruz’ dedik. Kalan 17 kişi, ‘Diğerlerine verdiniz, bizimkini niye vermiyorsunuz?’ dediler. O sırada 54 store vardı. Bizim bir an önce 84’e ulaşmamız gerekiyordu. 84 store’da masraflarla kafa kafaya geliyorduk. Sistem büyüdüğü için masraflı bir sistem. Yani büyümemiz gerekiyordu. Önce 84 olmamız gerekiyordu. Ordan sonra içeriye dönüp kalan insanların parasını ödememiz gerekiyordu. 54’de kaldık. Biz insanlara yalvardık, ‘Mahkemeye gitmeyin, aramızda çözelim’ dedik. Bu şirket son 1 yılda 2.5 milyon dolar avukatlara ve mahkemeye para ödedi. Amerika’da en pahalı olan şey hukuk. Mahkemelere gitmek aşırı masraflı. ‘Avukatlara yedirmeyelim, ortada 1 dolar varsa paylaşalım’ diye yalvardık ama insanlar abi ile istişare edince abi de hukuka gidin deyince böyle oldu. Business’tan anlayan bir heyet kurulsa bu iş böyle olmazdı. Biz insanlara ortak oldukları dükkanları önerdik. Bu çok önemli. ‘Bak ortada bir store var, senin ortak olduğun store bu. Sen bunu al, ondan sonra kavga edeceksek yine edelim ama bu krizi çözelim, mahkemeye gitmeyelim. Sen zaman içinde bize parasını öde’ diye yalvardım bu insanlara. Bu store’lar senin ana paranı kurtarıyor mu, kurtarıyor. Üstünü de bana ne zaman ödersen öde diyorum. Ama kabul etmediler. Ben senin paranla mal almış mıyım, almışım. Bu para harcanmış, sen benden geri paranı istiyorsun. Bunların içinden bir tane aklı başında adam çıktı, tamam dedi, ona dükkanını verdik ve şimdi mağazasının başında, parasını kazanıyor. Ben vicdanen rahatım. Diğerleri de kabul etse onlara da verecektik. İstemediler. Israrla ana paralarını istediler. Mahkeme kararı ile konkordatoya gidilmiş. Şirketten başka yere de hiç para aktarılmamış. ‘E bizim ana paramız ne olacak?’ diyorlar. Peki benim ana param ne olacak?

“HİZMET İLE TİCARETİ YAN YANA GETİRMEK EN BÜYÜK HATAM”

“Mahkeme en son iflas kararı verdi ve şirketi başka bir gruba devretti. Bizden çıkmış oldu. Bizim 34 ortağımızdan 17 tanesi daha önce paralarını isteyince yatırmış oldukları tutarı kuruşu kuruşuna aldı. Diğerleri de alacaktı ama ortada sistem kalmadı, ödeyemedik.”

“Geride mağdurlar bıraktığınızı düşünüyor musunuz?” sorusuna Aydın’ın cevabı şöyle:

“Ben dahil tabi ki mağdurlar oldu. Ben insanların 1 lirası buharlaştıysa mağdur olduklarını düşünüyorum ama ticarette yüzde yüz kâr ortaklığı yoktur. Bunun adı ya tefeciliktir ya faize para yatırmaktır. Ben de her şeyimi yatırdım. İkibuçuk, üç yıl bütün mesaimi harcadığım bir işletme burası. Benim de param battı. Buradan biz dışarıya para çıkarmadık. Başka şirketlere para aktarmadık. Mahkeme de inceledi, tüm ortakların mal varlıklarını, aile üyelerine varıncaya kadar inceledi ve başka şirketlere para çıkışı olmadığını tespit etti. Her şeyimizi yatırdık ve bu hale geldik. Nasip diyelim. Demek ki bizim de hatalarımız varmış.”

“Ne hatanız oldu?” sorusuna cevabı ise şöyle oldu: “Hizmet kelimesi ile ticaret kelimesini yan yana getirmek benim en büyük yanlışım. Bu hepimizi mahvetti. Bu hata mı? Evet çok büyük hata. Ben kendimi suçluyorum. Ben işadamıyım, Hizmet duygusallığına kapılmak ne haddime? ‘Şunlar mağdur oluyor’ deyince niye kasayı onlara veriyorsun da diğerlerine veremiyorsun? Kalanlar ateş püskürüyor. Paraları gitti. Benim de param gitti. Alacaklar hala bana geliyor. Ben de bugün yarın mahkemeye ‘Chapter 11’ başvurusu yapacağım. Ben bir işadamıyım. İş hayatımı noktalıyorum. Bundan hiç kimse sorumlu değil, benim aptallığım. Kuran-ı Kerim kaç yerde ‘Düşünüp akletmez misin?’ diyor ya, biz de akılla değil, duygularla hareket ettik. İş hayatım bitti.”

****

Savunmalar bu şekilde. Her şeye rağmen bu yazının yayınlanmasının ardından Ahmet Çiçek bana ulaşır ve hakkındaki iddialara cevap vermek isterse onu da noktasına dokunmadan yayınlayacağım.

Bir sonraki yazıda, skandalın cemaatin üst tabakalarına yansıması ve orada yaşanan diyalogları yazacağım.

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

36 YORUMLAR

    • PKK nin bile becerebildigi bir oz-savunma sistemi olmadigi surece bu tur karaktersizler bu tur haltlari yemeye devam edecekler. Pisligi birlikte yapmislar, ihaleleyi birbirine yikmaya calisiyorlar.

      Ilk basta esnafa yalan soyleyenler, Ahmet D’e gonderdikleri yazili savunmada dogruyu soyleme ihtimalleri var mi?

      Kendi kisisel menfaatleri icin temeli yalan olan sirketi kuran karakteri bozuklarin dogru durust olduklarina kim inanir. Saf sakirtler yine inanir!

  1. ahmet b yazidaki diliniz ve sunumunuzla icerik cok farkli …bu agresif diliniz enn azindan benim sizi okumami engelliyor …olayin icindekiler zaten herseyi demis ” Bunları yaşamamızın yüzde 80-90 sebebi, iltica başvurusu yapıp da başvurusu kabul edilen herkesin parasını geri istemesi. Bu insanlar önce bizden ‘store’ aldılar. 34 yatırımcımızdan bir çoğu asylm’a (iltica) gitti. Onaylandığı anda dönüp dediler ki, bizim paramızı verin. ‘Ortada, masanın üstünde para yok, store var. Biz size store verelim, siz bir kaç yıl içinde bizim paramızı ödeyin’ dedik. Kabul etmediler. Olayın çıkış yüzde 80-90 sebebi bu. ,,,” bir isletmeci ve ticaretci olmadiginiz icin meseleleri polisiye olay gibi kopurtmussunuz….sonucta sirket kurallarla gider ..kurallari koymamislar yada isletmemisler —diger abarttiginiz seyler biraz ticarettei cehaletiniz (argo olarak soylemiyorum )olmus —-

    • tabii buradaki hata şeffaflik. Parayi koymussun madem gögsunu gere gere ortagim, patronum desene neyinden cekiniyorsun. Kibarlik her zaman iyi olmuyor iste. Ben boyle bir sirket kurdum, sartlar su dersin gelen gelir, gelmeyen kendi bilir. Ikinci mevzu da sirket kurulma asamasinda , cikmak isteyenlerin tahliye plani gelistirilmesi lazim. Adam store alip vizesi cikinca nakit para alip gidebilen bir ulke yok yaw. Franchise almissin. Dukkan ortada. Zarar eden dukkan ornekleri de var. Koydugun parayi nakit alamazsin ki. Neyse mahkeme cozmus isi. 2.5 milyon avukatlari besleyip herkes gercek dunyaya donmüs olacak. Uzucu. Bastan yazili olarsk herseyi aciklasan. Proje cok guzel bir olanakmis. Isin ilginc tarafi zarar etmeyen bir fiziki yatirimi nasil batieabilmisler. Asylum alip ikinci gun kapisina dayanacaklari hesap edememisler.

      • Şeffaflık da bir hata ancak burada tek tek saysanız bir yığın hata var.

        Aşağıda da yazdığım gibi cemaatin itibarını kullanarak iş yapanlar normal ticaret kurallarını dikte edemezler. Normal şirket $200,000’a mal edilen bir şirketi $400,000’a mal oldu göstererek buradan fahiş kar sağlayabilir. Bu durum şeffaf ve yasalara uygun da olabillir. Ancak bunu cemaat referansı ile gelmiş kişilere yapamazsınız. Normalde başkalarına bu satışları yapabiliyor muydunuz? Zannetmiyorum. Yapsanız bile cemaatten referansı ile yaptığıınız işlerde hakkını vereceksiniz. O insanlar normal şirketlere karşı geliştirdikleri “Kazık yer miyim?” refleksini, cemaat referansından dolayı size karşı kullanmazlar. Böylece siz bu güveni suistimal etmiş, dolayısıyla hizmetin itibarını satıp tüketmiş olursunuz.

        Bunların durumu kabil gibi. Dünyada bu şekilde kurulacak onlarca işi öldürüp yüzlerce kişinin rızkına engel oldular.

        Hala da suçları çok küçükmüş gibi pişkin pişkin konuşabiliyorlar.

        Millet ekmek bulamazken hadim(!) arkadaşlarda bulunan yüklü paralar ayrı bir rezillik.

        Son olarak kimse kendini kandırmasın. Habere yapılan eleştiriler bir yana bu durum tam olarak sistemsel bir sorundur. Bütün alanlarda binbir emekle yıllarca oluşturulan itibar, son on yılda toplasanız sayıları 100’ü geçmeyecek kişi tarafından hoyratça harcandı. Bunların çoğu hala bu itibardan yemeye devam ederken olayın kahramanı gibi olanlar bile ABD’de kafe sahibi olup ancak kenara çekiliyor. Biz de tr724’te Ahmet Kurucan’ın marangozluk ropörtajlarını dinliyoruz, hamallık yapan savcıları görüp mutlu oluyoruz.

    • Yalnız tırnak işareti ile alıntıladığınız cümleler Ahmet Dönmez’e ait değil. Ticaret ve işletmede daha iyi olduğunuz için söylemek istedim.

      • Ben ticaret ve işletmede daha iyi değilim. Sadece hizmetin itibarının harcandığını düşünüyorum. Tırnak içindeki ifadeyi bir iç ses olarak anlatmak istediğim için öyle yazdım. Ahmet Dönmez’in ifadesi olduğunu yazmadım, öyle anlaşıldığını da düşünmüyorum.

  2. Dükkanları size verelim zaman içerisinde bize ödeyin mantığı burda işlememeli. Çünkü zaten 200 bin dolarlık bir yatırım için yatırımcılara yalan söylenmiş kendileri de 200 bin dolar yatırıyormuş gibi yapmışlar. Değeri 400 bin dolar denmiş ama değil. Kendilerinin battığını, iş hayatlarının bittiğini, hizmetle ticareti birbirine karıştırma yanlışı yaptım edebiyatı bana inandırıcı gelmedi. Şirket dışına para aktarmış birisinin söyleyebileceği sözler bunlar.

  3. ne kadar sıradan, ne kadar benzermişiz. zaaflarımız, hırslarımız.. aldatma konusunda bile! nerde “ahir zamandaki kardeşleri”?, nerde bu servetlerine servet katmaya çabalayanlar?

    tanıdıkça, tanıştıkça, okudukça, haberdâr oldukça:hizmet hareketi mensuplarının da sıradan insanlar olduklarını öğreniyoruz. vasat. basit.

  4. Pişkin herifler.

    Esnafta yüklü para olmasını anlarım da hizmette yıllarca hadimlik yapan adamlar bu paraları nereden bulmuş ki bir de “Rakamı zikretmeyeyim” diye pişkinlik yapabiliyorlar.

    Şunu anlayın:

    Siz cemaatin itibarını pazarlamışsınız. Sonra da çıkıp pişkin pişkin “Sonuçta bir ticaret yapıyorsunuz” diyemezsiniz. Cemaatin itibarı olmasa kim size beş kuruş emanet eder.

    Sayenizde ne itibar kalıyor ne güven.

    İşin özüne gelecek olursak da hiyerarşideki kokuşmuşluk çok net. Ortada milyonlarca dolar, onlarca esnaf varken haberdar olunmaması söz konusu olamaz.

    Son eleştirim de size:

    Tiraj, reyting gibi kaygılarla mı dizi yapıyorsunuz bilmiyorum ama bu işin tümünü anlatsaydınız keşke.

  5. Ahmet Bey Tebrikler. Bir kez daha örnek bir çalışmaya imza atmışsınız. “Ticarettir batar da çıkar da” denilip geçilemeyecek, Hizmet hareketinin temel problemlerinin üzerine gidiyorsunuz. Bugüne kadar yazılıp üzerine yorum yapılan birçok konuda yetkili ancak sorumsuz konumdaki “abi”ler her zamanki gibi “muğlaklık limanına” soktukları problemlerin konuşulmasının/açığa çıkarılmasının önüne yattılar. Ancak tıpkı Los Angeles merkezli “abi oto” daki gibi ticari görünmesine rağmen aslında ticaretin ötesinde temel problemleri açığa vuran birer araç olarak bakıldığında birbirinden bağımsız bu hadiselerin temelinde hep aynı sorunların yer aldığı görülüyor… Dikkat edilirse “Abi Oto” ya para yatıran Batının abisi Bahtiyar da tıpkı Atlanta abisi Tahsin Gül/Ahmet Çiçek gibi “kendisine ait olmadığını” ifade ettikleri paralarla şirketlere yatırım yapıyorlar.. Muhacirlerin paralarını gizli ortaklıkları olan bu şirketlere yönlendiriyorlar. Ve bunu aynı muğlaklık ortamında yani ortak oldukları halde ortak değillermiş gibi yapıyorlar. ortak olduklarını belirtseler kendilerine danışan insanlar daha dikkatli davranacaklar, ancak bunu yapmıyorlar. olası başarısızlıkta da (ki nihayetinde tamamı ama tamamı başarısız olmaya mahkum olan bu girişimlerin) aynı şekilde aynı tepkileri veriyorlar “biz bu şirketlere aslında ortak değiliz”. Ama para kazanılırken maaş ve kar payını gayet güzel alıyorlar.

    Hepsinin ötesinde asıl problem bu konular artık kamuya mal olmasına rağmen tıpkı bugüne kadar üzerine gittiğiniz konular gibi bu konulara da merkezi yetkililer bir açıklama getirmemesi bu konulara karşı sessiz kalmayı tercih ederek unutulup gitmesine çalışmaları.

  6. cemaat in ‘ışık evlerinde’ itina ile yetiştirilmiş ‘abi’ kadrosu 2014 e kadar muktedir olmanin, her gittikleri yerde muzaffer olmanin ve istedikleri gibi icraat yapmanin zevkine variyorlardi. fakat gercek hayatın maklube sofralarinda kaşık sallamak olmadığını 2014 de ucundan, 2016 sonrasi ise bur fiil ogrenmeye başlıyorlar ve bizde çaplarini ibretle müşahede ediyoruz.
    hizmetin cok ciddi bir ‘güven oyu’ sıkıntısı var. onlarca yıl yuzbinlerin hayatina yön veren bu insanların dönüp bu cemaate bize hala guveniniz varmi demeleri lazim… yapmiyorlar… sonucunu biliyor çünkü
    ama ondands önce bu cemaatin saf taraftarlarina emekçilerine yırtık gomleklerini göstermeleri lazim. hz. yusufu kendine isnad edilen gunah suclamasindan kurtaran o yırtık gömlek. bu abi güruhu da, bize teklif edilen bu makamlardan aslinda biz delicesine kaçtık, istemedik, bize zorla verdiler bu makamlari diyebilmeliler ellerini vicdanlarina koyunca…. makam ve güç sehveti, cinsi şehvetten dahada yıkıcı çünkü… ama onlarin yırtık gomlekleride yok… ne yazikki biliyoruz….. yeni bir hizmetde ortaya koyamayacaklar.. neden mi? .. çünkü ışık evlerde terbiye edilirken, önce arkadaşlık /kardeslik/sevgi değil, vazife duygusunu öğrendiler. ama vazifesini iyi yapan mukafatlandiriliyordu… ev abisi, semt.abisi, il abisi, bölge abisi, ülke abisi… vs vs….ışık evlerde kalan saf şakirtler olayı çabuk cozduler…. iyi itaat eden, cok himmet kurban bulan çabuk yukseliyordu. tabiki hic direk talip olmadılar ‘abi’ lige. istemiyorum yan cebime koy olayiydi onlarinki. hizmet, HE ve etrafindaki bu işi başlatan bir avuç cefakar esnafi tenzih ederim, derin bir arkadaşlık ve sevgi yumagi, hele hele toprağını siksan ‘vefa’ nin fiskiracagi bir cemaat degildi. bunu hizmeti hepi topu 1 sene tanidiktan sonra 93 de ogretmen olmayi kabul ederek yurt disina çıkıp sonrasında 25 sene hep hizmetin hem icinde hem kıyısında siradan bir öğretmen parçası olarak gözlemlerime dayanarak söylüyorum….. hizmet hiyerarşi ve burokrasisi ile, bazı insanların digerlerinden daha degerli, bazilarinin ise cok daha degerli oldugu, sözünüzün az cok makaminiz kadar değerli olduğu, makaminiz ve cebinizdeki paraya göre daha önemli istişare halkalarina dahil olduğunuz bir yapıya evrikmisti HE 5inci kata çıktıktan sonra(yani icraatdan elini etegini cektikten sonra)…. problem ise biz sıradan şakirtler herseyin HE nin kontrolünde oldugunu bu geminin kaptaninin HE oldugunu zannediyorduk. Pennsylvania ya hizmet bütçesinden habire taşınan ‘binici’… oh, pardon, onden giden atlılar grubu da devamlı o izlenimi veriyorlardı tabiki…. HE den gelen gündemler, o şöyle dedi böyle dedi vs vs… hizmet kendini özel bir misyon biçilmiş özel bir cemaat addediyordu… HE nin, bir anne babanın evlatlarıni cok özel görüp devamli prensim prensesim demesi misali, bu millete necip millet demesi, cemaatdekilere kudsiler demesini fazla ciddiye aldik. çocuklar okula gidince, sokaga cikinca prens/prenses olmadıklarını cabuk anlıyor…. bizim abilerin bunu hala anladığını zannetmiyorum ama siradan şakirtler anladı…
    eski kadrolarla yeni şeyler olmayacağı aşikar. hele hele üstadımiz “bizim meslegimiz hillet dir” derken sen cemaat olarak bir halka olamamis, tipik hiyerarsik bir piramit olmuşsan, artık olay bitmistir.
    Hizmet öldü, yaşasin HIZMET.
    gercek kardeşlik ve sevgi zemininde buyuyecek yeni hizmetlerde buluşmak üzere
    saglicakla kalın 🙂

    • Hizmet piramit en başında da Gülen oturuyor. Delil var mı bu dediklerine? Tüm suçu abilere yıkıyorsunuz.

      “ev abisi, semt.abisi, il abisi, bölge abisi, ülke abisi” valla hiçbiri Akıncı’dan çıkmadı. Hem de hiçbiri. Sivil yapılanma Darbe’nin göbeğinde tarla bakmıyordu. Sivil yapılanma yıllarca yasa dışı işleri yapmadı. Hususiler yaptı ne yaptıysa, kime bağlıdır bunlar? Ülke abisine mi yoksa doğrudan Gülen’e mi? Hususileri doğrudan kendine bağlayıp özel odalarıda onlarla özel görüşen kişi kimdir hangi ülke abisi hangi bölge abisi, geçelim bu işleri burada 2 sivil abi bir yanlış yaptıysa Hususilerin her saniyesi bir yanlıştır, yaptıkları suçları yazsan boy boy iddianameler çıkar. Onlar da mı kendileri yedi bu naneleri

      Baştan bu işe giren bir avuç fedakar esnaf dediğin kişiler şu an gayet memnunlar yolun kaderi diyorlar. Hususi diyince susuyorlar, darbeye özel harp planı diyorlar. Yükle tüm pisliği adil’in sırtına. Diğer kanatta da sivilerin sırtına olay bitsin. Eğer suçlu arıyorsanız ben size hiyerarşiyi vereyim

      Müdür yardımcısı- müdür- genel müdür- temsilci- kuvvet imamı- tsk imamı- Gülen

  7. Ticaret bu, kar da edersiniz zarar da ama problem hizmetin itibarını kullanarak ticaret yapmak. Bir de dükkanları değerinin üstünde yardım edeceğim dediğin kişilere satmak. Madem yardım edeceksin aldığın fiyata ver, niye yalan söylüyorsun?

  8. Danimarka’da benzer olaylara bende şahit oldum. Harun Tokak’ın Urfa çiğ köfte üretim yerini açması, ismini veremeyeceğim iş adamının mağdur kişileri düşük fiyatlardan çalıştırması ve size iş veriyorum daha ne istiyorsunuz tarzında mobing yapması ve hatta çalışanlarının birisine maaşını ödememesi. Bu iş adamı abinin, Harun Tokak’la gizli ortaklığı olduğu iddia ediliyor. Ekşi sözlüğe kadar da dedikoduları çıkmış

  9. fetullahcilar boyle beceriksiz iste. elinde yetenegi olan bir tane adam bulamassiniz. 1/10 dur elinde is yapan adam sayisi, onunda gonul bagi vardir. ondan takilir onlarla.
    isler iyiyken herkes iyi ama isler kotuyken ilk sizi hizmettekiler satiyor.
    Kendi ogretmen arkadaslarinin basinada olay gelince yillardi hukuku olan insanlarla biranda sohbeti kesiyorlar. hepsi iyi gun dostu. Ayrica toplanan kurban paralariyla hicbir zaman kurban kesilmedi. okul muhabesebecilerine sorarsaniz okulda calisan bir cok personelin maaslari iskurdan issizlik maasi ile yatirildi. birtane personel gercek title ile gosterilmedi. Adam insaat iscisi olarak gostermis amk. boyle bisey olabilirmi ya. 😀

    Gercek hayat boyle degil bunu ogrensinler, amerikadaki dolandiricilar icin demiyorum(orda eleman hakli o tiplerle is yapmamasi gerekirdi. ticaret zordur cemaate guvenip catering acmaya benzemez). Tr deki ogretmenler bunu okuyor. Altinda calisan ogrenci isleri evrak isleri elemanlarina kotu davranmasinlar, kimse sizin koleniz degil kimse sizin usaginiz degil. gun gelir ona muhtac olursunuz. sizler insanlara kibirle bakmanin cezasini cekiyorsunuz. sizden olmayani hor gormenin cezasini cekiyorsunuz. simdi o hakir gordugunuz hdplisi chplisinin eline dustunuz. hani diyodunuz ya onlar solcu. simdi siz solcusunuz.

  10. Ahmet bey
    birde Türkiyedeki madur ve mazlumlar İçin toplanan muavvenet paralarımı kendilerine Maaş alan imamız diye geçinenleri yazsanız.

    Kendini en çok himmet veren abinin iş yerinde çalışıyor göstererek hem maaşını garantileyen , hem abinin himmet parasını tahsil etmeyi garantileyen Avrupa’nın Fransa’nın imamlarını yazsanız.

    Afrika’dan yada başka bir ülkeden Avrupa’ya gelen, gelirken en son maaşı, uçak parası, geçmişe ait tazminatını alan, imamlaron hala nasıl Avrupa’da Fransa’da , maaşlı imamlık yaptıklarını yazsanız. Aynı zamanda Avrupa’daki devletleri dolandırıp yardım çoçuk parası kira vs aldıklarımı yazsanız.
    Bunları A Ayman’ların M A Şengüllerin nasıl hala desteklediklerini yazsanız..

  11. Devamli Ticaret bu istedigimiz fiyata veriririz diyen Omer ve Erdem ikilisi; siz insanlara bu fiyatlari verirken “abi sizin vize isiniz cozulsun, ufaktan da ticarete baslarsiniz” diyerek Hizmet kurulusu olan ticaret odasini referans gostererek yaptiniz. Insanlar zaten 3-5 kurusunu anca cikarmis, hizmet kurumuna guvenerek SIZIN sahsi ticaret ocaginiza ortak oldular. Sahtekarsiniz!

  12. Kocaman bir krediye ihanet edip, çakıl taşlarını ebedi mücevherleri degisterek dünyayı ahirete satanlara, sadece konum haini demek son derece edepli bir hitaptir.

  13. ortakların hukuki sürecin kulfetini bilmelerine rağmen hiçbir anlaşma şekline yanaşmadan topluca paralarını istemeleri batmak için büyük mücadele örneğidir bu nasıl bi mantık anlamak mümkün değildir bilerek isteyerek batmaya çalışmışlar iki arkadaşın açıklamaları hakaniyetli vede doğru olandır 17 kişinin ödemelerini başkalarını dinleyerek ödemeleri hariç tabiki benim ticaretteki bakışım bence makul kişilerle ticari kuralları uygulayarak büyük ticari faaliyetlerde bulunabilirsiniz moralinizi bozmayın selametle kalın

  14. Ahmet Cicek buradaki en problemli adam. Diger iki kisinin anlattiklarindan hata yapmislar orasi acik ama insanlari dolandirmak istememisler galiba. Ama onlara guvenmek de zor. Cunku ticaret yaparken yalan soyleyebilenler kendilerini savunurken de yalan soyleyebilirler. Ama cross-check yaptigimizda anlattiklari dogru gibi. Benim anlayamadigim sirketin ortaklarinin dukkanlari kabul etmek yerine paralarini istemeleri ve problemleri kendi aralarinda cozmektense avukatlara bir suru para vererek/verebilerek mahkemeye gitmeleri. Bu insanlari kim yonlendirmis? Bu insanlar paralarini cekme konusunda neden Israeli olmuslar? Neden dukkanlari kabul etmemisler? Bu insanlari yonlendiren insanlarda da problem olabilir. Hizmetin icinde olup ona zarar vermek isteyen insanlar olabilir mi? Bu ticaretin yurumesini engellemek istemis olabilirler. Onlari da arastirmaniz guzel olabilir. Ahmet Cicek denen adami sahtekarligi disinda (o kabul edilemez), insanlar parasini cekmeseymis, ticaret yuruyebilecekmis gibi ve bir cok insana faydali olacakmis gibi eger bu iki adamlarin anlattiklari dogru ise.

    • Alavere dalavere. Ali cengiz oyunlari.
      Hizmetin geldigi, getirildigi nokta.
      En az 15 senenin urunu.
      Yazik yazik yazik, cook yazik.
      Muvazene kalmamis….
      Bu saatten sonra fabrika ayarida tutmaz.
      Cemaat kendini sorgulamadi, helallesmedi!
      Sen kendini sorgulamazsan, sorgular birileri.

  15. Ahmet bey Allah razi olsun, iyi bir is cikardiniz(!!).

    Bu mevzuyu aynen anlattiginiz gibi dogru kabul ederek su iki noktaya kisaca dikkat cekmek istiyorum;
    1- Hizmette binlerce insan, onde temsil konumunda vazifeler yapti. Bunlardan bir veya birkacinda, hadi diyelim 10-20 sinde bu meyanda arizalar, problemler… ortaya cikti. Fakat sayenizde ben ve benim gibi insanlar malesef buradan haraketle genellemeler yapiyoruz, umuma dair olumsuz yargilara variyoruz. Kaldiki anlattiginiz olaylarda da taraflari acikca dinleme imkanina da sahip degiliz ne yazik ki…
    2- Ozellikle yorum kisimlarinda ilgili ilgisiz bir cok insanin adi zikrediliyor ve malesef ne yazik ki agiz dolusu giybetler yapiyoruz ve dogal olarak sizin hanenize de bir nusha ulastiriyoruzdur.

    Elbette ki bu tarz arizalardan bir sekilde insanlar haberdar edilmeli ama yontem asla bu olmamali bana gore. Sizin gibi bir gazetecinin maharetlerini baska alanlarda gormek bizi daha cok sevindirir. Nitekim bunu yapan birkac gazeteci arkadasimiz da var. Ama sayilari neden fazla olmasin ki? Bu zor ve sikintili zamanlarimizda…

    Not: Hizmette gonullulugun otesinde hic bir vazifesi olayan bir sahis olarak bu satirlari yazdim. Muhabbetle….

  16. Alavere dalavere. Ali cengiz oyunlari.
    Hizmetin geldigi, getirildigi nokta.
    En az 15 senenin urunu.
    Yazik yazik yazik, cook yazik.
    Muvazene kalmamis….
    Bu saatten sonra fabrika ayarida tutmaz.
    Cemaat kendini sorgulamadi, helallesmedi!
    Sen kendini sorgulamazsan, sorgular birileri.

  17. Ucunun de birbirinden farki yok. Hepsi de simdi yalana sariliyor.
    Magazalari devretmek isterken de planlari var. Yatirimcidan aldiklari 200 ile, 200 e aldiklari yeri, yatirimciya satip 200 daha borclandirmak: guzel is.
    Bu proje Omer’in onceden beri aklindaymis. Ortam bulunca uyguladilar. Basta saglam ve mert davrandilar. Sonra para herkesi etkiledi.

    TAHSIN’in piskinligi ve onu koruyanlar bir baska.
    tahsini koruyanlar Atlanta’ya geldiklerinde suratlarina bakmayan insanlarin varligini da anlamadilr galiba. Utanmadan hala vazife yapmak isteler mi acaba? Artik gecip otursalar bir kosede keske.

    OMER’in “know-how” iddiasi da ilginc: acaba USA’ya kimin vesilesi, yonlendirmesi, belki maasi ile gitti? Orada ulkeyi, cevreyi ogrenmeyi kime borclu? Kim, o’nun hizmet kurumlari ile ilgisi olmasa onlara selam verirdi? StarChain ile ilgisi ortaya cikmasina ragmen, nicin uzun sure dernek sekreterligini birakmadi: cunku oranin adini kullaniyordu. Gelip soruyorlardi.

    Bol dua edelim kendimize ve tum dostlara, kul hakkiyla obur dunyaya gitmemek icin.
    Allah kurtarsin.

  18. Bence Abi Otoculuk buradakinden cok daha kotu bir olay cunku saadet zinciri gibi bir sey kurmuslar. Burada bastaki adami saymazsak, digerleri gayet de basarili bir sistem kurmuslar gibi duruyor.

  19. Ahmet bey merhabalar,

    Bu mevzuyu aynen anlattiginiz gibi dogru kabul ederek su iki noktaya kisaca dikkat cekmek istiyorum;

    Birincisi hizmette binlerce insan, onde temsil konumunda vazifeler yapti. Bunlardan bir veya birkacinda, hadi diyelim 10-20 sinde bu meyanda arizalar, problemler… ortaya cikti. Fakat sayenizde ben ve benim gibi insanlar malesef buradan haraketle genellemeler yapiyoruz, umuma dair olumsuz yargilara variyoruz. Kaldi ki anlattiginiz olaylarda taraflari acikca dinleme imkanina da sahip degiliz ne yazik ki…

    Ikincisi ve bana gore en onemlisi, yazilarinizda ve de ozellikle yorum kisimlarinda, ilgili ilgisiz bir cok insanin adi zikrediliyor ve malesef -ne yazik ki- agiz dolusu giybetler yapiyoruz. Haliyle, elde ettiklerimizden sizin hanenize de bir nusha ulastiriyoruzdur suphesiz.

    Elbette ki bu tarz arizalardan bir sekilde insanlar haberdar edilmeli ama yontem asla bu olmamali bana gore. Gazetecilik maharetlerinizi baska alanlarda gormek bizi daha cok sevindirir. Nitekim bunu yapan son derece basarili birkac gazeteci var. Ama sayilari neden fazla olmasin ki? Bu zor ve sikintili zamanlarimizda… Meydan burda iste…buyurun.

    Not: Hizmette gonullulugun otesinde hic bir vazifesi olayan bir sahis olarak bu satirlari yazdim. Muhabbetle…

  20. Benim anlamadığım bir hadim 200 bin $, biri 3 milyon $ parası var ve bu adamlar ticaretten anlıyormuş ta bilmem bu paralar daha önceden inşaat işinden kazanmış ta. Demek abilik yapacağınıza dertleri çözeceğinize keseleri doldurmuşsunuz. Ben öğretmenim bana özel ders vermek haram deyip hem önümü kesiyorlardı hem de maaşları alamıyorduk. Allah hizmetin adıyla kesesini doldurup insanları mağdur eden kimler varsa belasını verdin. Bu kaçıncı dolandırıcılık vakası. Allah karşısında hesap verirsiniz. Ama kim hangi boku yemişse hukuk önünde de hesap versin.

  21. Ahmet bey, bilebildiginiz olcude yapilan yanlislari ve yanlis yapanlari bir gazeteci olarak kamuoyuyla paylasiyorsunuz ve toplumu bilgilendiriyorsunuz. Yine bir gazeteci olarak butun bu olumsuzluklara ragmen bilebildiginiz olcude yapilan dogru ve guzel isleri de kamuoyuyla paylasmayi dusunur musunuz?

  22. haberi oyle veriyorsunki birader sanki hizmete bi de soyle cakayim der gibi sokayim senin gazeteciligine belcikadayim seninle ilk karsilastigimizda cok seyler soyleyecegim yazindan anladigim kadari ile bir ticaret yapilmis kimse zorla sokulmamis sonrada kendi hatalari ile batmislar ama sen haberi hizmet mensuplarina nasil bir gol atarim seklinde veriyorsun yaziklar olsun senin gibi insanlara ugrasma arkadas hizmetle git kuslari yaz bocekleri yaz akp yi yaz yaz yaz yaz

  23. Yorumculardan biri isin icine hizmet girdiginde normal ticaret kurallari dikte edemezin, 200 bin dolarlik isi 400 bin dolara satamazsin diyor. Aslinda tam aksine, biz ne zaman aidiyetimize, grubumuza, kasa basa gore degil de, ticaretin kesin, seffaf ve acik kanunlarina gore is yaparsak, beklentileri ona gore olusturup ticari isletmelerimizi de ona gore isletirsek bu tur magduriyetler yasanmaz.

    Siz birilerinin referansiyla para yatirmak isteyebilirsiniz, herkes referansla is goruyor. Ancak isin sonunda akliniz mantiginiz var. Cogu zaman para yatiranlar da, isteyerek ve bilerek bunun bir ticaret isletmesi oldugunu, alacagi kar oranlarini dusunerek veya baska kisa vadeli cikarlarindan oturu unutuyor.

    Dolayisiyla asil mesele bu 3 ortak para yatirmak isteyenlere bu muesseseyi nasil pazarlamislar.

    Bir grubun referansiyla gelebilir bir insan, herkes tanidigi guvendigi insanlarla is yapmak ister. Ayette bile borc alirken verirken yaziya dokun diyor, bunu muslumana diyor. Muslumansiniz, birbirinize guvenin, yaziya gerek yok demiyor. Ticaretin boyle erbabi var, beklentiler de ona gore olmali. Yatirimcilar da bunu bilmiyorlar miydi?

    Diger husus hizmet insaninin istignasi en buyuk kredisidir. Ya bu islere girmemeli, ve yahut, girerken yukarida bahsedilen ticaretin kesin, kati ve seffaf olculeri icinde kalmali ki herkes sizin pozisyonunuzu bilsin.

    Istigna

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz