Atlanta’daki skandalı yukarıdan kimler himaye etti?

ABD’nin Georgia eyaletinin başkenti Atlanta’da Gülen cemaati içinde yaşanan iflas skandalı, en üst kademelere kadar uzanan bir zincire sahip.

Bu bölümde ondan bahsedeceğim.

En başta ortaklıkların gizlendiği, yatırımcılara gerçek rakamların söylenmediği, hisselerin yalana dayalı oluşturulduğu, esnafların aldatıldığı, sahte imzalarla banka kredilerinin çekildiği bu skandalın muhatapları, dönemin Güneydoğu ABD imamı Tahsin Gül, cemaatin Atlanta işadamları derneği başkanı Ömer Casurluk ve onlarla birlikte şirketi kuran işadamı Erdem Aydın’dı.

Fakat en az onun kadar önemli olan, bu kişilerin cemaatin tepesinde yer alan bazı isimler tarafından himaye görmüş olması.

Peki kim bu isimler?

****

Bunun cevabı sadece Atlanta’da ve son bir kaç yılda gizli değil.

Bu meselenin 20 yıllık bir geçmişi var.

Tahsin Gül’ün cemaat içindeki yükselme hikâyesi aslında bir şeylerin de özeti ve cevabı.

Bu hikâyenin, cemaat içi eleştiri getirenlere “Neden ulu orta konuşuyorsunuz?”, “Bunların iletileceği makamlar belli, gidip oralara şikayet edin, medya önünde paylaşmayın,” diyenler tarafından dikkatle takip edilmesi gerekiyor.

Çünkü Tahsin Gül, 15-20 yıldır cemaatin en üst yapısına defaatle rapor edilmiş, şikâyet edilmiş ama buna rağmen hep önü açılmış bir isim.

ABD’den önce görev yaptığı Ankara, Gaziantep, Antalya ve Endonezya’da sürekli parasal problemlerle anılmış, bu yüzden onlarca kişi tarafından şikayet edilmiş birisi.

Tahsin Gül

Günlerdir onu yakından tanıyan, beraber çalışmış, bir zamanlar gölgesi gibi olmuş insanlarla konuşuyorum.

Bir kişi hariç hakkında olumlu konuşan tek bir kişi çıkmadı.

Bazılarını röportaj yapmaya ikna etmeye çalıştım ama enteresan bir cevap aldım: “Biz yıllardır bu adamı yukarıdaki abilere anlattık. Defalarca uyardık. Dinletemedik. Hepsi biliyor bu adamın nasıl bir karakter olduğunu. Şimdiye kadar söylediklerimiz dinlenmemiş. Şimdi düştükten sonra biz konuşsak ne olacak konuşmasak ne olacak? Hane viran olmuş, bu kadar insan perişan olmuş, artık bilinse neye yarar? Israrla bu adamın önünü açtılar. Bu son Atlanta’daki olay, Tahsin Gül’ün en küçük olayıdır, bunu da bilin. Göz göre göre bu belayı açan yukarıdaki abiler konuşsun biraz da, bizim artık söyleyecek bir şeyimiz yok.”

****

Tahsin Gül’ün görev yaptığı yerlerde hep zengin insanlarla düşüp kalktığı, lüks bir hayat yaşadığı, gittiği her şehirde en pahalı semtlerde ev tuttuğu ve lüks arabalar kullandığı anlatılıyor.

Örneğin Endonezya’da görev yaptığı sırada bir grup insanın ABD’ye gittiği, orada bazı yetkililere Gül’ü şikayet ettiklerini öğrendim. Bu isimlerin Tahsin Gül’le ilgili parasal konuları anlattıkları ve “Var sayın ki biz iftira atıyoruz; bir müfettiş gönderin, denetlettirin. Bizim dediklerimiz doğru değilse bizi görevden alın, yok eğer doğruysa da bu tür insanları artık o koltuklarda tutmayın,” dedikleri aktarılıyor. Fakat aldığım bilgilere göre kimse oralı bile olmamış. 

Zaten olunsa bugüne gelinmezdi.

****

Bu, meselenin Star Chain‘e gelinmeden önceki bölümü…

Gelelim Atlanta olayına…

İddialara göre bu işi himaye edenlerin başında da o sırada cemaatin ABD imamı olan Mehmet Yaşa geliyor. Yaşa, her platformda Tahsin Gül ve şirketini müdafaa etti. 

İçerde olan biteni farkedip de şikayetçi olanları susturmak için elinden geleni yaptı.

Atlanta’ya gitti ve esnafları dolaşarak Tahsin Gül’e destek verdi. Olayın üstünü kapatmaya çalıştı. Herhangi bir işlem yapmamak için aylarca direndi. Skandalın ayyuka çıkması üzerine de Tahsin Gül’e ödül gibi bir tayin ayarladı.

Keza cemaatin en tepe yönetim organı olarak bilinen heyetin “gayrı resmi” üyesi (kaç tane heyet var, üyeleri kimlerdir, bu bambaşka bir tartışma konusu) Mustafa Günay da hep bu Star Chain ortakları için lobi yaptı. 

Hareketin lideri Fethullah Gülen’in yaşadığı kampta, Star Chain yöneticileri lehine nüfuz kullandı. Sık sık telefonla arayarak şirket yönetimi lehine ağırlık koydu.

Tahsin Gül yararına devreye girenlerden biri de Bank Asya’nın eski genel müdürü Ahmet Beyaz’dı. Gül ile çok yakın arkadaş olan Beyaz, görev yaptığı İngiltere’deki fon şirketi üzerinden Star Chain’i kurtarmaya çalıştı ama başaramadı.

****

Şimdi biraz daha detaylara girelim…

Star Chain’deki sahtekarlıkların ilk farkedilmesinin ardından sorumluluk alan bir grup genç cemaat gönüllüsü, bunu hiç bir esnafa duyurmadan doğrudan ‘yukarıya’ götürerek meseleyi sessiz sedasız çözmek istedi.

Atlanta’da cemaatin vakfı olan Global Spectrum of Foundation yönetimindeki bir kaç kişi, “Bunu çözmek bize düşer” deyip bir heyet oluşturdu.

Bunlar 4 kişilik bir gruptu. 

Çözümden kasıt ise şuydu: Ortaklık hisselerinin ödenen gerçek rakamlar üzerinden yeniden düzenlenmesi, olmuyorsa paraların iade edilmesi, Tahsin Gül ile Ömer Casurluk’un ortaklıktan ayrılması.

Olayın duyulmasını ve cemaatin itibarının zarar görmesini istemiyorlardı.

Cemaatin kendi kurulları ve hiyerarşisi içerisinde çözüm kararı almışlardı.

Bunun için de öncelikle cemaat içi teftiş kuruluna taşıma kararı aldılar. 

****

15 Eylül 2017 tarihinde Atlanta’dan New Jersey’e uçtular. Teftiş heyeti ile randevulaşmışlardı. Burada İsmail Büyükçelebi, Sadık Kesmeci ve Veli Aslan’la bir araya geldiler.

Ellerinde belgeler ve somut bilgiler vardı. Bunları takdim ettiler. Ayrıca yaklaşık 25 kişilik bir isim listesi vererek, “Bizim dediklerimizle hareket etmeyin. Sizden tek isteğimiz var; Atlanta’ya bir heyet gönderin ve bu insanları bir dinleyin. Yerinde inceleyin. Eğer biz doğruyu söylüyorsak gereğini yapın. Bakın, bugün hala şirket kâr eder durumda. O yüzden kapınızda esnaf yok. Bu şirket bu anlayışla er ya da geç batar, kapınıza esnaflar dayanır. O hale gelmeden duruma müdahale edin,” talebinde bulundular.

İsmail Büyükçelebi, “Bu iş bizi aşar,” diyerek Mehmet Yaşa’dan randevu aldı ve konuklarını aynı gün Yaşa’nın yanına götürdü. 

Fakat daha odasına girer girmez neye uğradıklarını şaşırdılar. Çünkü anlatılanlara göre Mehmet Yaşa hiç dinlemeden onları tersledi.

Tahsin Gül’ü savunmaya geçerek, “Benim haberim var arkadaşın yatırımlarından. Bana sordu, ben izin verdim. Ne yapsaydı. Adam ticaret yapmayacaktı da maaşını siz mi verecektiniz? Bir kere sordunuz mu abi senin paran var mı diye?” şeklinde çıkıştı. 

Atlanta’dan gelen grup, “Mevzu ticaret yapması da maaş alması da değil. ‘Benim haberim var’ diyorsunuz ama tam olarak neyi biliyorsunuz? Sizdeki bilgiler nasıl?” diye sorduktan sonra ellerindeki bilgileri ve belgeleri paylaştılar. Tahsin Gül için “Hizmeti kullanarak tezgah kuruyor, yalan söylüyor, ortaklığını gizleyerek insanları kendi şirketine yönlendiriyor ve bundan menfaat elde ediyor,” şeklinde suçlamalarda bulundular.

Mehmet Yaşa, çözüme yönelik hiç bir şey söylemeden bu 3 kişilik grubu geri gönderdi.

Arkasından Tahsin Gül ve Ömer Casurluk’u çağırdı Atlanta’dan. 

Gül ve Casurluk, Yaşa ile görüştükten sonra Atlanta’ya ‘zafer’ havası ile döndü. Diğer ortak Erdem Aydın, o şikayetçi heyet içinde yer alanlara, “Ne oldu gittiniz de? Yukarıda ‘mahkeme kuruldu’ ve bize ‘Aslanım sizin yaptığınız işte sıkıntı yok, siz devam edin’ dediler. Abiler bizim tarafımızda,” dedi. 

****

Şirketin içinde ne olup bittiğini iyi bilen, sahtekârlıkları belgeleyen ve bütün bunları anlatınca meselenin hemen çözüleceğini zanneden o grup, bu duruma çok şaşırdı. Hayal kırıklığına uğradılar.

Fakat yine de olanları yatırımcı esnaflara anlatmadılar.

Hala duruma müdahale edileceğini düşünüyorlardı. 

Bu arada yine cemaatin en tepe isimlerinden biri olan Naci Tosun da duruma müdahil oldu. Atlanta’ya sık gidip gelen Tosun, olanları dinledikten sonra çözüm için devreye girme kararı aldı. 

Fakat bir süre sonra o da çaresiz kaldı ve “Bu iş beni aşıyor,” dedi.

Nedense ve karşıda nasıl bir güç varsa, herkes bir bir kenara çekiliyordu.

****

Kasım 2017’de New Jersey’den Atlanta’ya gelen Mehmet Yaşa, Tahsin Gül ve Ömer Casurluk ile birlikte bazı esnafları dolaşmaya başladı. “Dedikodulara inanılmaması gerektiğini” söylüyorlar ve “fitneye mahal vermeyin” ricasında bulunuyorlardı.

Önce hadiselerden haberi olmayan esnaflar, böyle böyle olayları duymaya başladı.

Sonra da önü alınamayacak şekilde patladı.

Esnafların tepkileri ve şikayetleri ayyuka çıktı.

Bir süre sonra “dedikodular”, öğrenci evlerinde bile konuşulur hale geldi.

Bundan sonra sürekli ‘fitne’ içerikli konuşmalar oldu. Esnafları markaj altında tutan Star Chain ortakları, sürekli “Fitnecilere inanmayın,” telkinlerinde bulunuyordu.

Yine de kaçınılmaz sonu önleyemediler.

Belgeler ortaya saçılıp da gerçek rakamlar ortaya çıktıkça esnaflar ayağa kalktı. Kendilerine gerçeğin söylenmediğini farkeden bu yatırımcılar, ortaklıktan çekilmek üzere peş peşe harekete geçmeye başladı.

Bunda, esnaflara en başta, “İstediğiniz zaman ortaklıktan ayrılabilirsiniz, ana paranız aynen geri iade edilecektir,” denmiş olması da etkili oldu. Çünkü en başta Star Chain ortakları esnafları çekebilmek için sözleşmelere böyle cazip maddeler ilave etmişti.

Tahsin Gül, vaziyeti kurtarmak üzere Ömer Casurluk’u ticaret odasının başından aldı. Hayatına Star Chain’de ortak olarak devam edecekti. Gül, “Bundan sonra Hizmet’teki vazifesi sona erdi. Sadece ticaretle uğraşacak,” açıklaması yaptı. 

Fakat bunu yaparken ticaret odasını da tümden kapatma kararı aldı. Böylece oraya bir başka isim tayin olamadı. Kurumun kapısına kilit vurdular.

Yine de tepkiler dinmedi.

****

Mehmet Yaşa, Mart 2018’de bir kere daha Atlanta’ya geldi.

Burada şikâyetçilerden biriyle baş başa görüşme gerçekleştirdi. Burada önemli olan detay şuydu: Söz konusu şikâyetçi kişi, normalde New Jersey’e davet edilmişti. Burada bir heyetin karşısına çıkarılacaktı. Bu toplantının gizli tutulması istenmiş ve o şahsa “Eşine bile söyleme,” denmişti. Fakat ne hikmetse birileri anında Tahsin Gül’e haber uçurunca bu şikâyetçi rahatsız olmuştu. 

Bunun üzerine Yaşa’nın, “Ben gider görüşürüm kendisiyle,” diyerek bu heyet toplantısını iptal ettiği ve bizzat kendisinin Atlanta’da sözkonusu şahısla birebir görüşme yaptığı ileri sürülüyor.

Anlatılanlara göre Mehmet Yaşa önce, “Anlatır mısın neler oluyor Atlanta’da?” diye sordu. O da kendisine, “Biz ta sizin yanınıza gelip anlattık ya abi 6 ay önce! Hiç bir şey yapmadınız. Olayın üzerini örtmeye çalıştınız. Şimdi haberiniz yok gibi niye bir daha soruyorsunuz?” tepkisini gösterdi. Yaşa’nın cevabı, “Biz o zaman anlamamışız, bir daha anlatır mısın?” şeklinde oldu. Bunun üzerine muhatabı, “Anlatacağım bir şey yok. Artık size güvenmiyorum. Bu pislik paçalarınıza bulaştı. Siz bu pisliği örtemez hale geldiniz,” deyince Mehmet Yaşa sinirlendi ve “Ben Hocaefendi ile direkt çalışan adamım, sen ne dediğinin farkında mısın?” diye kızdı. Karşısındaki kişi yine geri adım atmayıp “Size anlatacak bir şeyim yok. Bu işin üstünü kapatamayacaksınız,” deyince görüşme sona erdi. 

****

Bunun ardından tepkileri dindiremeyeceğini farkeden Yaşa, bir kaç ay sonra Tahsin Gül’ü görevden aldı.

Fakat bu kez ikinci bir skandal patladı.

Çünkü Yaşa, Tahsin Gül’ü oradan alıp New York’ta bulunan ve cemaatin bütün Amerika’dan sorumlu olan Amerika İşadamları Derneği’nin başına atadı.

Bu defa ikinci bir gürültü daha koptu. “Siz bizimle dalga geçiyorsunuz. Çözeceğiz dediniz, buradan alıyorsunuz oraya koyuyorunuz. Adam zaten burada bütün tezgahı işadamları derneği üzerinden kurmuş, siz şimdi onu alıp bütün ülkenin işadamları kuruluşunun yöneticisi yapıyorsunuz. Kuzuyu kurda teslim ediyorsunuz. Şaka gibi!” itirazları yükseldi. 

Mehmet Yaşa bir süre buna direndiyse de daha sonra bu tayinden de vazgeçildi.

Tahsin Gül şu anda New Jersey’de yaşıyor. Eşi burada bir cafe işletiyor. Kendisinin cemaatte herhangi bir vazifesi yok artık.

Mehmet Yaşa da 2019’da görevden alındı. Bu kararda Atlanta olaylarının etkisi var mı, bilinmiyor. 

Fakat tam tersi bir bilgi de var. Aslında Yaşa’nın görevden alınmadığını, ayrılmayı kendisinin istediğini ve “Ben artık daha fazla buradaki günahlara ortak olmak istemiyorum,” diyerek istifa ettiğini söyleyen yakın arkadaşları da var.

****

Peki Mehmet Yaşa neden Tahsin Gül’e kol kanat gerdi?

Onu neden ısrarla savundu ve tabiri caizse “önüne yattı”?

Önce bir kaç veri sıralayayım.

Yaşa ve Gül, yıllar önce Gaziantep’te halef-selef olarak imamlık yapmışlardı.

Ancak o sırada bir muhabbetleri yok.

Tahsin Gül, 15 Temmuz öncesi Endonezya imamı iken onu Güneydoğu ABD imamlığına getiren Mehmet Yaşa. 

Amerika’da hiç yaşamamasına rağmen onu ülkenin 5 büyük bölge imamından biri yapması o zaman da dikkat çekmişti.

Aynı şekilde Ömer Casurluk’u Hakkari’den ABD’ye getirenin de Mehmet Yaşa olduğu belirtiliyor.

Şimdi gelelim iddialara…

Hakkında eskiden beri parasal şaibeler olan Gül’ün, Endonezya’dan Amerika’ya getirilmesine tepki gösterenlere Mehmet Yaşa’nın şöyle cevap verdiği öne sürülüyor: “Orada bazı psikolojik sorunları vardı. İntihar edeceğini söyleyip duruyordu. Rehabilite olsun diye buraya gelmesini uygun gördüm.”

Yine de bu durum, Yaşa’nın Atlanta’daki skandalı himaye etmesini açıklamaya yetecek bir şey mi?

Değil.

İşte bu noktada çok ama çok vahim iki iddia daha bulunuyor.

Birincisi şu şekilde: “Tahsin Gül Endonezya’dan ABD’ye gelebilmek için Mehmet Yaşa ile özel görüşmeler yaptı. ‘Hizmet’e’ ciddi bağışlarda bulundu.”

İkincisi: “Her ay Hizmet’e yardım adı altında Star Chain’den Yaşa’ya belli bir pay gönderiyordu. Bu rakamlar Star Chain’in resmi kasasından ödenmiyor, açıktan veriliyordu. Hatta Yaşa da bu durumu Tahsin Gül’ü savunabilmek için Atlanta’dan gelen 3 kişilik heyete söyledi. Gül’ün yaptıklarından haberdar olduğunu anlatabilmek için ‘Zaten bize de her ay belli bir miktar gönderiyor, Hizmet’e yardımda bulunuyor’ dediği iddia ediliyor. Bu rakam resmî kanaldan gelmediği için tam olarak hangi kalemde ve nereye ödeniyordu, belli değil.

Tahsin Gül her iki iddiayı da reddediyor.

****

Bu arada Gül ve ekibinin tek hamisi Mehmet Yaşa değildi.

Girişte de belirttiğim gibi bu isimler arasında Mustafa Günay da vardı. TUSKON’un eski genel sekreteri Günay’ın kamuoyunda asıl tanındığı olay, Gülen’le yaptığı ‘ananas’ konuşmasıydı.

Günay’ın aynı zamanda cemaatin en tepedeki icra heyetinin de üyesi olduğu biliniyor.

Daha doğrusu resmi bir heyet açıklanmadığı için üyelerin tam olarak kimlerden oluştuğu bilinmiyor. Bir, kendini ‘asıl heyet’ olarak sunan 5-6 kişilik bir grup var; bir de ‘hayır, heyette biz de varız, onlar tek başına yönetmek istediği için bizi yok sayıyorlar’ diyen ikinci ve paralel bir heyet var.

İşte Mustafa Günay, bu ikinci grupta. Yani, öyle veya böyle, ‘bir heyetin’ üyesi kendisi. Hem de önemli bir üyesi.

Atlanta olayında da Tahsin Gül’den yana, daha doğrusu yakın arkadaşı ve hemşehrisi Erdem Aydın’dan yana ağırlığını koydu. Kampta sürekli bu ortaklar lehine nüfuz kullandı.

Erdem Aydın da bunu gizlemiyor. Bu yöndeki bir sorum üzerine şu cevabı veriyor kendisi: “Mustafa Günay iyi dostumdur. İlk günden itibaren bize her konuda destek oldu ve sürekli ‘Sıkıntı var mı ?’ diye sorular sorarak dedikodulara karşı bize ve projeye yardımcı olmaya çalıştı. Biz Afrika’dan büyük bir yatırımcı ile anlaşmıştık. Görüşmeler, detaylar her şey olumlu idi, son dakika yatırımcı bir anda sebep hiç yokken yatırımdan vazgeçtiğini söyledi. Biz de tamam dedik. Aradan 1 ay falan geçti, Mustafa Günay aradı, hal hatır sordu. Ardından ‘Geçen kamptaydık, sizin Afrika işini bozan kişiyi yakaladık, gerekeni fazlasıyla söyledik’ dedi.”

Burada bahsedilen isim kim?

Erdem Aydın söylemek istemiyor. Onun yerine, “İsim vermedi, ben de ısrar etmedim. Bizim açımızdan bir şey değişmeyecekti,” demekle yetiniyor.

****

Bank Asya’nın eski genel müdürü Ahmet Beyaz’ın olaya dahli ise diğerleri gibi değil. 

Onu bu kategoriye koymuyorum.

Çünkü onun doğrudan cemaat hiyerarşisi içerisinde bir konumu yok.

Ancak Tahsin Gül ile uzun yıllara dayalı yakın bir dostlukları var. Endonezya imamı iken de bu ülkeye gidip Gül’ü ziyaret ederdi. 

Star Chain iflas yoluna girdiğinde ortaklar kredi arayışına girdiler. Başvurdukları ilk isim Ahmet Beyaz’dı. O sırada Londra’da MBU Capital isimli bir fon şirketinde yönetici olan Beyaz, Star Chain lehine girişimlerde bulundu. Bunun için Atlanta’ya geldi. Ömer Casurluk da defalarca Londra’ya gidip görüşmeler yaptı.

Ağırlıklı olarak gayri menkul işleri yapan MBU Capital, dükkan yerleri alacak ve Star Chain’e kiralayacaktı.

Bunun için iki tane çalışanlarını Atlanta’ya gönderdiler. Onlar bir süre Star Chain’de görev yaptı.

Fakat nedense son anda projeden vazgeçtiler. 

****

Sonuç olarak…

Star Chain iflas olayı sadece bir sonuç.

Arkasında uzun yıllara dayalı bir sistem sorunu var.

Göz göre göre yaşanmış bir ‘iflas’, bir ‘çöküş’ bu.

Tahsin Gül’ü herkes bilmesine rağmen, bırakın cezalandırmayı, hep ödüllendirdiler.

Atlanta’da yaşananları da cemaatin ileri gelenlerinden bir çok üst düzey bilmesine rağmen hiç biri elini taşın altına koymadı.

Uzunca bir süre kimse müdahale de etmedi.

Tahsin Gül ve arkadaşlarının arkasında duranların gücünden mi ileri geliyordu bu?

Nasıl oluyordu da ‘büyük ağabey’ denilen Büyükçelebi gibi Naci Tosun gibi isimler bile çaresiz kalıyordu?

Konuştuğum bir çok cemaat yetkilisi, “Bizim içimize çöreklenmiş bir çete var. Bunlar bütün ekonomiyi ve idari yapıyı yönetiyor. Gül gibi insanlar, fedakar, cefakar insanlar yıllar içinde bir bir kenara itilirken, küstürülürken ya da pasifize edilirken nerede şaibeli adamlar varsa onları koruyan bir grup var,” diyor. Buna benzer cümleleri bir çok kişiden duydum.

Atlanta’daki süreci iyi bilen bir cemaat büyüğü, şu ifadeyi kullanıyor: “Bu işin görünen yüzü, Mehmet Yaşa. Fakat ben onun buna gücünün yeteceğini düşünmüyorum. Bence daha yukarıda birileri var heyetten. Bu işin ele alınış şekli Mustafa Özcan’a benziyor. Ben kendisini yakından tanırım, beraber de çalıştık. Kanıtlayamam ama bütün göstergeler ona çıkıyor.”

Belki bu görüşü besleyen unsurlar arasında, adı geçenlerin bir şekilde Mustafa Özcan’a yakınlığı da olabilir.

Çünkü Mehmet Yaşa, Mustafa Günay ve Ahmet Beyaz, Mustafa Özcan’la yakın olduğu iddia edilen kişiler.

Ben bu isimlere ulaşmaya çalıştım.

Mehmet Yaşa, mesajımı okudu ama 1 haftadır görüşme talebime cevap bile vermedi. Aynı şekilde Günay da görüşme talebime dönüş yapmadı.

Ahmet Beyaz ise soruları cevapladı.

“Ben o fon şirketinden 1 yıl önce ayrıldım. Şu an bir bağım yok. Tahsin Bey’le üniversite öğrencilik yıllarımdan tanışırım. Fakat bu Star Chain olayıyla bir ilgim bulunmuyor. Benim çalışmakta olduğum şirketle bir takım görüşmeler yaptılar, o kadar,” diyor Ahmet Beyaz.

Mustafa Özcan konusunda da şunları kaydediyor: “Ben bir profesyonelim. Bank Asya’da da şimdi de hep profesyonel iş hayatının içinde oldum. Bunun dışında başka ilişkilerim olmaz. Mustafa Özcan’la da hiç bir hukukum yok. Organik-inorganik hiç bir ilişkim yok. Ben bu tür olaylara hiç girmek istemiyorum. İnsanların kendi aralarında hesapları olabilir ama ben bu insanları hiç bir şekilde tanımıyorum. Ben bankada profesyonel olarak görevimi yaptım. Onun ötesinde benim hiç bir şeyim yok yani. Kimin kimle ilişkisi vardı, neler yapmışlar, inanın bilmiyorum. Duydukça da şaşırıyorum. O yüzden hiç bir şey duymak da öğrenmek de istemiyorum. Fakat benim bir ilgim yok.”

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

54 YORUMLAR

  1. Haber tarzınız takdire şayan… Allah haksızlığı karşı yükselttiğiniz sesi güçlendirsin inşallah. Allah kolaylık versin, başarılarınızın devamını dilerim.

  2. Cemaat boş bir hülya üzerine kuruldu. HE mesih, talebeleri havariler, tüm dünyaya talip oldu. HE talebelerine dünya coğrafyalarını valilik gibi dağıtıyordu.
    “Sana Kaliforniyayı, sana avrupayı, sana rusyayı…” imamlıklar dağıtıyordu.
    Basit bir şirket bile resmi tüzüğü kuralları bürokrasisi olmadan yönetilemezken dünyayı yönetmeye talip bir avuç hayalperest “sözlü” kurallarla ve “güven” ile yürümeye çalışıyor.
    Devlet gücü, yaptırım unsurları ve hukuka dayalı bürokrasisi olmadan “devlet” gibi davranıyor. Kumdan kaleler inşaa etmektir bu. İlk dalgada yıkılır.
    Hakkını yemeyelim, cemaat aslında devletleri içten ele geçirip yola sağlam devam etmeyi planlıyordu. Bütün o “tedbir” yalanlarının ve gizliliğin sebebi buydu. Bu çapta büyüyüp hala devlet veya devletleri ele geçiremeyince problemler üst üste geldi.
    “Üçüncü dünya savaşı” gibi beklentilerini bizzat Gülen ifade etti. Dünya düzeninin yıkılıp “mührün kutsilere verileceği” Hz İsanın (HE) Çinden çıkacak deccali yeneceği, HE nin “Otağını Pekine kuracağı” hala bekleniyor.
    Ya büyük bir masala inanıldı (dünyada birçok insanın defalarca yaşadığı gibi) ya da Allah büyük bir sürpriz yapıp “kelimetullah” İsa Mesihi bize gönderdi er geç “nurunu tamamlayacak”.
    İkinci şıkka inanan hala çok kimse var maslesef.

    • Haci sen ne diyorsun ya? Amma bos konusan adam var ortalikta! Biz bu hizmete bas koyduk, olene kadar da okul acip cahilligi yenecegiz.. Sen abuk subuk hayaller yazmaya devam et, bizim isimiz cok!

      • Okullar cahillikte pek işe yaramıyor galiba, baş koyduğunuz davanın ne olduğunu bile bilmiyorsunuz. Biliyor da beni yalanlayıcı tepki veriyorsanız “yalan ve inkar ile müdafaa” yoluyla yine beni doğruluyorsunuz.

  3. “Gül gibi insanlar, fedakar, cefakar insanlar yıllar içinde bir bir kenara itilirken, küstürülürken ya da pasifize edilirken nerede şaibeli adamlar varsa onları koruyan bir grup var,”

  4. Ahmet bey,
    Devasa bir değerler kütlesi vardı adı hizmetti ve milyonlarca insana vesile oldu ve hayatın her kesiminden kocaman bir yetişmiş eğitimli jenerasyon ortaya çıktı; şimdi gelinen noktada ise kimisi bu değerleri sömürüyor, kimisi hizmetin Networkünü sömürüyor, kimiside hizmetin kurumlarına çökmüş babalarının malı gibi kullanıyor yargı dağıtıyor!

  5. Ahmet beyaz yalan soyluyor. Mustafa O ve ali C nin hizmetten yillarca caldiklari pardon himmetlerden aldiklari komisyonlardan olusan devasa parayi yonetiyor. Herkese cemaatle bir alakam yok diyor. Kendisini cok akilli milleti aptal saniyor. Klasik bir beyaz tavri. Inkar edince olay kapanir. Ali c ile londra da cematten cali an paralari yonetiyor. Bankaya nasil gm oldugunu herkes biliyor. Ne allah korkusu var nede kuldan utanma.
    Gelelim mehmet Y ye ; onun ne kadar firildak oldugunu herkes bilir. He bile ona seni buraya ben getirdim biliyorsun demek zorunda kalmis birisi. Cunku yasa en son moz u dinler. Yasa 15 tem ile ilgili kampta olan biten herseyi oncesini ve sonrasini biliyor.. kimse ona dokunamaz.. Atlanta olayında cevdet var ama burada niye hiç değinilmedi çok ilginç.sanırım cevdet bir şekilde kendisini bu işten kurtarmayı başarmış.
    Duble mustafaya gelince O nun yazıdada gectiği gibi atlanta titan ı için lobi yaptığını bilmeyen yok. Mustafa nın sesi çok çıkar ve bu konuda cevdet ile moz un vede yaşanın ona bu görevi verdiklerini düşünüyorum. Bu şirket ile mustafa nın kamp ambargosunun kaldırılması aynı zamanlara denk gelmesi tesadüf olamaz ..erdem e toz kondurmaz omer ile tahsin i yere goge sigdirmazdi..bu sirket ve vu hirsizlar caldiklari paradan kamptaki ust duzey adamlara para vermeden bu isler olmaz.
    Bu arada bu isIn sadece atlanta ile sinirli olmadigi cok iyi bilinmekte. Ama sanirim burada bitirecek ahmet donmez . cunku; bu pislikler insanda ne huzur birakir nede umid.
    Saygilarimla

    • Yusuf bey bu iddialar cok ileri gidiyor, emin misiniz? Ben bir kisi, kendim olarak size sorsam, bana daha ayrintili anlatir misiniz(sizin icin bir degeri olmayabilir :)) Gercekten birinci agizdan bielemesek de, bu kisileri daha yakindan taniyan insanlardan dinleyip hakikati ogrenmeyi cok istiyorum. Email adresim: sahinagace@icloud.com. Tesekkurler.

  6. Başarılı bir gazetecilik yazısı, ama en önemli çıkarım eksik bırakılmış, nedir o? bu olayın en üst sorumlusundan bahsedilmemiş ve irdelenmemiş. Peki kimdir en üst sorumlu? Aşağıda irdeleyelim:
    1) Atlanta olayı ile ilgili sorunun çözülmesi için 2017 yılında 3 kişi New Yersey e gidiyorlar ve teftiş heyeti ile görüşüyorlar, teftiş kurulunda İsmail Büyükçelebi de var, ve “Bu iş bizi aşar” diyor.
    2) O zamanın ABD imamı Mehmet Yaşa ile görüşülüyor, o Atlanta dan gelenleri tersliyor. “benim haberim var arkadaşın yatırımlarından ” diyor.

    3) Naci Tosun olaya çözmek için müdahil oluyor ama sonunda “”bu iş beni aşıyor” diyor.

    4) Kasım 2017 de Mehmet Yaşa ve ekibi atlantaya geliyor ve bazı esnafları dolaşıp “fitneye mahal vermeyin ” ricasında bulunuyorlar.

    Bu dört maddeye göre İsmail Büyükçelebi ve Naci Tosunu aşan meselenin sahibi kimdir, tabiki Fettullah Gülen (yinede ihtiyatlı olalım %99.9 ihtimalle), zaten ABD imamı Mehmet Yaşa nın kendinden emin olmasının sebebi de bu. Yani bu işlemler FG nin onayı (veya bilgisi) ile yapılmış, bu yüzden diğerleri bizi aşar diyor.

    Peki sonra ne oluyor, olay daha da büyüyor, insanlar mağdur oluyor, şirket batıyor ve bunun sonucunda Ahmet Çiçek in cemaatle ilişkisi kesiliyor ve kendi iş yerini açıyor, (bir üst düzey sorumlu bedel ödedi(!)). Mehmet yaşa abd imamlığından alınıyor (bir diğer üst düzey sorumlu bedel ödedi(!)). Peki bunların üstünde olan ve baştan beri konuyla ilgili bilgisi (veya onayı olan) FG ne bedel ödedi, bilinen hiç.

    Peki mağduriyet oluşturan bir durumu baştan beri bilen (onay veren ) en üst lidere ne/kim hesap soracak?

    Bir diğer soru, bu şirket iflas etmeseydi ve işler yolunda gitseydi, şirket kazandırmaya devam etseydi, Ahmet Çiçek, Mehmet Yaşa ve dolayısıyla FG yine yanlış bir iş yapmış oluyormuydu?

    En önemli soru: Bu iş bizi aşar diyenler, bir yanlış gördüklerinde Allah’ danmı korkmaları gerekiyor, yoksa bir faniden mi, yoksa üç günlük dünyada yalnız kalmaktan mı? Kalpten Hasbünallahü ve nimel vekil diyen, neyi tercih etmeliydi?

    ” Ey yerleri ve gökleri yaratan Allah’ım, bu dünyada ve ahirette yegane dostum ve yardımcım sensin, benim canımı müslüman olarak al, ve beni salih kullarının arasına kat”

    • Bu iş beni aşar deyince HE nin meseleyi yönettiğinden eminsin be kardeşim. Günah çıkarmak içinde tefevvenî müslimen öylemi? Yazık etmeyin kendinize, olaylardan ibret alın, kim düşmüşse dua edin, ama ulu orta ahiretinizi mahvedecek boş iftiralar atmayın.

      • Kardeş, peki “bu iş bizi aşar” diyenleri aşan nedir /kimdir? Sizin tahmininizi alalım, ama önce A. Donmez in yazisini ve benim yorumumu dikatlice bir daha okuyun. Allah bizi iftira atmaktan korusun aynı zamanda aklımızı kullanmamaktanda korusun.
        Tabi en doğrusu, “bu iş bizi aşar” diyenlerin cevap vermesi gerekir. Ayrica sonda mealen yazdigim ayet , benimde sık sık okuduğum, ve başta “Bu iş bizi aşar ” diyenler olmak üzere, herkeze hatırlatmak istediğim Hz Yusuf un duası.

      • Birde hatırlatmadan eksik kalacak, “HE nin meseleyi yönettiği” ni ben söylemiyorum, benim söylediğim HE nin bilgisi/onayı olduğu. Yani sizde bana iftira atıyorsunuz, ahiret var unutmayın, ve ben gerçekten FG nin yönettiği ni değil sadece bilgisi/ onayı olduğunu düşünüyorum.

  7. Yazınızı okudum ama çok soyut kalmış. 1)Şirket ne işi yapıyor.
    2)Yatırımcılar iş adamı dediğiniz insanlar hiç mi ticaretten anlamıyor.
    3)Şahıs şirket için sağa sola dağıttığı paraları şirket ortakları neden denetlemiyor.
    4)Neden gelir gider tablosu yok
    Olayları bir masal dinler gibi okudum kaldı ki şirket hizmetin bir kurumu değil ismi geçen şahıslar hangi kimlikle konuşmaya gidiyor. ???????

    Hasılı kağıdı küreği net ve şeffaf olmayan bir yerde insanlar para kaybedince neden hizmet hatalı oluyor.

    • Guzel sorular.
      Hizmette belli kosebaslarini tutanlarin sinirlari var mi? Her istediklerini yapabilirler mi? Gibi sorularida yoruma eklemek lazim…

  8. Merhaba, öncelikle taraflara söz vermenizi takdir ettiğimi söylemek istiyorum ki çok önemli birşey. Yalnız “iddia ediliyor” sözlerini yazılarınıza koymasanız daha iyi, dedikoduya sarıyor yazının ciddiyetine uymuyor. Ben Ahmet Tahsin Bey’le Endonezya’da bir yıl aynı evde kaldım ki lükslükle yakından uzaktan alakası yoktu, sonraki taşındığı evi de biliyorum, fiziki şartları daha iyiydi ama kimse lüks diyemez. Ben Endonezya’da geçirdiğim 4 yılın 3’ünde aynı şehirde bulunmama rağmen kimseden kötü bişey duymadım kendisi hakkında, belki yakın teşrik-i mesaide bulunmadığım için olabilir ama böyle şeyler çabuk yayılır. Ya çok iyi sakladı, ya da iddia edenler iftira atıyorlar.
    Bu yazılarınızın sadece bir eksik halkası kalmış gözüküyor, o da zarar gören yatırımcılar. Bu kişilerin beyanlarını da yazarsanız biraz daha net bi resim olur gibi.

    Son olarak, öyle bir yazış şekliniz varki okuyan bu hizmette yukarılarda olanların hep işi gücü çıkarcılık, haksızlık, yolsuzlukmuş gibi anlar. Kimsenin yanlışı savunulmaz ama hiyerarşik olarak aşağılarda olup bağırıp çağıranlar da genelde kendisinin zarar gördüğünü düşünen kimseler. Bu abiler denilen kimseler bu kadar yanlışın içinde olsalardı dünya çapında bunca hizmet peşinde kimseler olmazdı, bunu sadece HE’ye bağlayamazsınız. Bazı abi denen kişileri öyle bir işliyorsunuz ki okuyan bunların AKP’lilerden farkı yok diye düşünür…

    En nihayetinde hepimiz bi imtihandan geçiyoruz ve sorumlular daha büyük imtihandan geçiyor. Allah doğrudan ayırmasın.

    • Sorun şu ki İbrahim Bey (Selim Bey), siz de bir gazeteci olmanıza rağmen mesleki tavır almadığınız gibi buraya yorum yazarken bile gerçek adınızı yazmak yerine müstear kullanıyorsunuz. Öyle değil mi Selim Bey? Niye kendi adınızla dolu dolu, gümbür gümbür sahip çıkmıyorsunuz Tahsin Bey’e? Bu kadarcık bile bir risk almadan hangi hakikat dersini veriyorsunuz?

      • Ahmet bey, İbrahim Bey’in eleştirilerine cevap veremediğiniz için sanırım, saçma bir suçlamada bulunmuşsunuz. İbrahim beyin soruları gayet makul ve mantıklı. Verecek cevabınız yok mu? Yoksa niyetiniz bağcıyı dövmek mi?

      • Beni başkasıyla karıştırıyorsunuz sanırım, ben gazeteci değilim, Matematik öğretmeniyim. Email gönderirseniz numaramı da verebilirim. Ayrıca Ahmet Tahsin Bey’i savunmuyorum. Siz öyle düşünebilirsiniz, lâkin sadece kendi deneyimimi paylaştım. Dikkat ederseniz işlediğiniz konuyla ilgili herhangi bir şey demedim. Savunuyor olsam yok yapmadı şöyle oldu böyle oldu gibi ifadeler olurdu. Belirttiğim şey Ahmet Bey’in geçmişiyle ilgili birileri (isim de vermiyorsunuz) şöyle diyor vs şeklindeki ifadenize kendi yaşadığım ve gördüğümle cevap vermeye çalıştım. Kişileri konuşturduğunuz kısımlar haricindeki bölümün yarısından fazlası “iddia ediliyor” dan başka bir şey değil. Kendinizi dedikoducu konumuna sokuyorsunuz. Ayrıca kimseye ders vermek haddime değil (matematik dersi haricinde). İyi çalışmalar.
        Not: Yine ifade edeyim, eksik halka zarar gören esnafların açıklamalarını da koysanız iyi olur.

        • İbrahim Bey, Endonezya’da Tahsin Bey’le aynı evde kaldığınızı söylemişsiniz. Sordum, Tahsin Gül’le aynı evde kalmış bu isimde biri yok.

          • Adam diyorki email verirsen telefonumu gönderirim. Telefon açıp konuşmak varken, Tahsin Beyle ayni evde kalan Ibrahim bey diye biri yok demek, mükemmel bir gazetecilik. Tebrik ederim.

          • İbrahim Yavuz Matematik öğretmeni uzun yıllar Jakartaya yakın Depok şehrinde öğretmenlik yaptı. Depok’da Tahsin beyle 1 yıl aynı evde kaldı. Daha donra Tahsin bey Pasiad’a( Jakarta) yakın bir eve taşındı. İbrahim Beyin dediği gibi hiç lüx evde kalmadılar. 2011’de biz beraber Depok’da idik. Adamın bazı yanlışlarını yazınızı süslemek, merak uyandırmak adına yapmadığı şeyleri yazmanız yakışık almıyor. Ayrıca 2015’de ben İbrahim beyin Aceh’de müdürlüğünü yaptım. Asla yalan söylemez. Kaynaklarınız sizi aldatıyor/yanıltıyor olabilir, iyi kontrol edin. Hakikatin peşinde iseniz Tahsin beyle alakalı lehde yazan herkesi suçlamanız yanlış.

          • Merhaba Ahmet Bey, biraz düşününce hatırladım, Selim Bey diye bi medyacı arkadaş vardı. Muhtemelen onunla karıştırıyorsunuz. Yalnız Ahmet Tahsin Bey ilk sene bekâr öğretmenlerle aynı evde 5-6 kişi ile kaldı. Ben de o öğretmenlerden biri idim. Dediğim gibi daha sonra şartları biraz daha iyi olan başka bir yerde okullarda çalışmayan (Selim Bey gibi) arkadaşlarla kalmaya başladı. Ayrıca Erdem Bey de Ahmet Bey’i suçlarken ismini bile 2 yıl sonra öğrendim diyor. Ben Endonezya’ya geldiğim günden itibaren hep ismini Ahmet Tahsin Çiçek olarak bildim. Burdan da ismini aslında hiç gizlemediğini anlayabiliriz. Tekrar söylüyorum, şimdiye kadarki ifadelerimin hiçbirinde Ahmet Bey’i savunan bi ifadem yok. Sadece kendi deneyimimi ifade ettim. Bugün bi arkadaşa da sordum, ki kendisi aynı dönemde okul idarecisi olduğu için daha çok teşrik-i mesaisi oluyordu Ahmet Tahsin Bey’le, var mıydı aleyhinde bişey diye. Dediği en azından Endonezya için o da benim gibi bişey duymamış, şahit olmamış. Hoşnutsuz birilerinden yola çıkarak herkesi kötüleyebilirsiniz.
            Tekrar olacak ama, yazının zarar gören yatırımcılar (parasını alamayan 17 kişi) kısmından insanların beyanlarını da yazarsanız resmi daha iyi görebiliriz.
            Şu ana kadarki tarafların beyanlarından vazifelisinden (AT:niye gizliyorsun), yöneticisine (EA, ÖC; niye kâr etmeden kâr dağıtıyorsun ve çalışmayana maaş veriyorsun), çalışanına (YB; neden sıkıntıyı aktarmak için bir yıl bekliyorsun) ve esnafına (neden sıkıntılı olduğu belli sözleşmeye işine geldiği için imza atarsın) herkesin ciddi kusurlu olduğu sonucu çıkıyor. Muhtemelen de mahkemeden dolandırıcılık değil kötü yönetim kararı çıkacaktır. Temelde çok güzel olabilecek bir girişimi, basiretsizlik mi dersiniz hırs mı dersiniz, cümleten batırmışlar.
            Not: yine tekrarlıyorum email gönderirseniz telefonumu verebilirim.

        • Dear teacher Ibrahim,
          Tahsin bey neden imtihan etmek istemek, bir bilginiz var mi?
          Endonezya da bir belletmen le evlendigi soyleniyor, dogru mu? Herhalukarda Allah mesud etsin.
          Tahsin bey in belliki tarzi cok farkli, birazda aykiri bir tip. Luks evler tutup, luks arabalara binmesinin izahi belki vardir….
          Diyelim 20 sene bu adam imamlik vs yapmis. Toplam himmet cirosunu hesaplayabilir misiniz? Vesile oldugu ticaretler, hizmetlerin cirosunu hesaplayabilir misiniz?
          Bugun itibariyle servetinin ne oldugunu biliyorsaniz, Daha net bir karsilastirma yapabilirsiniz. Bu sahsi, 20 yilda 200-300m dolar a vesile olmus mudur?
          Su anda serveti 200bin usd ise,bu rakam binde bir e denk gelir.
          Kaldiki by adami seven cok zengin insanlar var, bir hamlede bu parayida cikarip verebilir, ve kendi sahsina varmis olabilir…..
          Bunlarin hepsi tarafsiz sorgulanmali, ve arastirilmali.
          Tahsin bey, suclu yada sonsuz, herne ise, bu hizmetteki, carpikliklara bir isarettir. Hizmette, seffaflik olmadigina delildir, adam kayirmacilik olduguna delildir, samimi sakirtlerin magdur edildigine delildir. Baska, kactane basina buyruk tahsinlerin olduguna delildir.
          Fabrika ayarlarina donulemeyecek kadar bozulmus malesef.

      • Ahmet Bey kardeşim, hakikatı bulmaya çalışırken, ben bu işi en iyi bilenlerdenim havasında aktröl olma yoluna girmişiniz. Ananas ağzıyla ancak aktröl konuşur. Yazılarınız da idda ediliyor demek, dedikoducu takımından öteye geçirmez sizi. Mağdurlardan bi tanesine bile söz hakkı vermemişsin. Sen en iyisi bi ananas al, dedikodu yapacak birini de bul, beraber yersiniz.

  9. Mehmet Varan’a katılmıyorum. Şahsi ve sığ bir bakış açısı. Neden mi? Eğer bir hayalse Peygamberimizi örnek alan bir yapıya laf atmış demektir. HE asla ben mesih’im demiyor . Böyle bir cümleyi kendi ağzından duyan yok iken bu yorumun tutarlılığı yok. İslam ilk zamanında Efendimiz’e de hayalperest diyorlardı. Ancak şu an dünyada hayatı ve ağzından çıkan sözleri ile en bilinen insanı hem ahlaken hem de ilmen en geniş bir yapıyı ortaya koydu. Hizmet denilen mevfum Sahabilerin Efendimizden öğrendiklerinin çağdaş dünyadaki uygulaması. Sadece bu. Oku emrine okul yapmak, Emri bil maruf diyerek doğru olanı yaşayarak göstermek , yetime el uzatmak için kimse yokmu demek, vs vs . Bunlar bir hayalperestlik değil ahlaki seviyedeki kot farkını fark edemeyenin sanal dünyasının yansıması.
    Dünyada iki tür insan vardır. İyi ve kötü. Irk dil din bunu değiştirmiyor. İşte FG için iyi insanlara ulaşmak ve Allah birdir dedirtebilmek dünyayı altın anahtarını teslim almaktan binlerce kat daha önemli iken neden devlet ele geçirmekle uğraşsın ki?
    Bu devleti ele geçirme meselesi zaten gözünü toprak doyuracak tiplerin derdidir. Atlanta dosyasında görülen şu. Kampta bile aç gözlü tiplerin hizmet ediyoruz diye başladıkları yolda dökülenlerin 15 Temmuz gibi bir yalanla iftira imtihanına tabi tutulmasa da Allah’ın imtihanlarının sadece Türkiye’de olmadığının ve bununla da en çok hümayuna yakınlıkla daha da sert oluşuna ve hatta bu noktada adı karışanların dışında HE dahil herkesin tutumları ile de sınandığının göstergesidir. Böyle bir imtihan yokluk değil varlık imtihanıdır ki, yokluk imtihanından daha çetindir.
    Dünyayı yese doymaz bir insanın ister yeri Tayyip yanında ister FG yanında olsa kaybedeceği muhakkaktır.
    Cemaat ve tarikatlerdeki en büyük yanılgı mensubu oldukları cemaatin ya da tarikatın kendilerini kurtaracağını zanetmeleridir. Efendimiz kızı Fatıma’ya Namazının kıl ahirette benim kızım olmana güvenme demesine karşılık bu müslümanlara ne oluyorsa garantili şekilde kendilerini cennetlik zannedip hamle yaparlar. Benim merak ettiğim tek soru var. Bu konu Hocaefendiye gitti mi? Gittiyse tepkisi nedir? Çünkü kıldan ince bir hesap varken abiler böyle bir şeyi saklarlar ise vebal altında kalırlar. Çünkü temsiliyet meselesi var. Bir adamı arz etmek olmaz deyip kaçıyorlarsa hakları yenen onca adamın ve hakkını yiyenle birlikte sonraki örneklerinin fecaatlerin veballerini sırtlanmışlar demektir.

    • Tolga bey, birçok insan sizin tepkinizi veriyor, bilgi eksikliğine şaşırıyorum. HE nin konumu, manevi misyonu, Ahir zamandaki görevi, risalei nurlarda müjdelenen ve misyonu net çizilen şahıs olması gibi konularda bilginiz sanırım yok. Sizi anlıyorum, imkanınız varsa araştırın, ama cemaatin ruhu, konuşulmayan motoru Gülenin “islam ile amel ede İsa Mesih” olduğudur. Bunu kabul edemeyecek olanlar için ise yumuşatılmış şekliyle “mesihin misyonunu yaptığı” dır. HE nin aynen isa nın 11 havarisi gibi 11 temel talebesi vardır, sayısı 11 dir, 11 aylık doğmuştur, doğum tarihi 11.11.1938 dir…. Vs. Vs. Siz imkanınız varsa araştırın, ama çok üstlere ulaşmanız gerekebilir.

  10. Ben bu şirketi “star chain” i internette arattım. Mahkeme dosyası bile çıktı. Merak ettiğim bayilik olarak Gordon Food Service den dükkan açılmış. Siz şarap satan lokantamı açtınız?? Yazıklar olsun iki yüzlüler.

  11. Tr deki tv lerde sık sık gördüğüm tartışmalarda, bazıları uyanıklığından bazıları da karşıdakinin üzerine gelmesini engellemek için, iyi niyet-zeytin dalı babından, “… beyin anlattıklarına katılmakla birlikte, bir kaç takıldığım hususu anlatmak da isterim…” benzeri giriş cümleleri kullanılır. Ahmet bey, sanırım bende şu an öyle bir cümleyle girmek durumunda kalıyorum, tabi bunda benim amacım sizi, bunu okuyanlar nezdinde samimiyetimi anlatabilmek derdim, diğer taraftan, tartışmak da değil amacım. KHK ile işinden atılmış, sıradan yurdum insanıyım. Lütfen, ama lütfen satırlarımı aleyhinize almayınız. “müsademe-i efkârdan bârika-i hakikat doğar” diyenlerdenim. Bu kadar girişin ardından çok bir şey de yazmıycam aslında. Şunu da belirtmem gerekir, sıradan yurdum insanı olsam da ve rahmetli Demirel’in “… beynim Zenith saati gibi çalışıyor” bu konularda. Rakamlarlarla, mali tablolarla, envanterlerle, mizanlarla mesai yapmış, bu konuda iyi eğitim almış biriyim. Eminim takip edenleriniz arasında da çokça vardır. Lütfen, satırlarım onurunuza dokunulmuş olarak hissetmeyiniz, iyi niyet mürekkebiyle yazılmış olsa da satırlarınız, bunu okuyanlarda bıraktığı intiba bambaşka, bu bir gazetecilik denilip kenara konulamaz. Beni sonrası ilgilendirmez denilerek geçiştirilemez, bu tarz yazıların ardından yapılan yorumların neler olduğunu, insanlarda bıraktığı bambaşka duyguları yok sayamazsınız. En azından, şu an bu haberinizin altına bırakılan yorumlardan bunu bile anlayabilirsiniz.

    Bu girişin ardından diyeceğim şu, Azizim, yazıda bahsettiğin olayın özünü anlatmamışsın, hem de hiç.

    1- Bu bir şahıs şirketi mi, ticaret şirketi mi?
    2- İlgili ülke mevzuatında nasıl konumlanmış?
    3-Şirketin yönetim kurulu var mı, denetim kurulu var mı?
    4- Şirket ne zaman kurulmuş, kaç ortakla kurulmuş?
    5-Yıllar itibariyle kar/zarar durumu nedir?
    6- Sonradan kaç ortak almış?
    7- Ortaklık peçeli mi, yoksa doğrudan katılım mı sağlanmış?
    8- Şirketin faaliyet alanı nedir?
    9- Mağdur kişiler, ne zaman üye olmuşlar, hiç kar payı vb pay almışlar mı?
    10-Yıllık ciroları ne kadar, vergi ödemişler mi, işlerinin iyi gittiği dönem olmuş mu yani, ne zaman bilanço zararına başlamışlar?
    11-Genel kabul görmüş muhasebe standartlarında muhakkak vardır, yedekakçe, 1. 2. tip akçe ve benzeri sermaye yedekleri, bunlar yıllar itibariyle ayrılmış mı, veya bunlara dokunulmuş mu, dokunulmuşsa ilk ne zaman dokunulmuş?
    12- Bu bir titan zincirine mi benziyor, ya da benzemese bile sonradan o duruma mı düştü, öyle ise ne zaman başladı?
    13- Bir başka firma dan kredi arayışına girdi denmiş, durup dururken kimse kimseye kredi vermez, hatta böyle bir firmaya, neden kredi verilmiş, verilen/alınan kredi tutarı ne kadar?
    14- Bu krediyi veren firma kredinin geri dönmeyeceğini bilerek vermiş olamaz ise, ozaman kredinin verildiği an itibariyle bile firmanın rasyonel bir tacir olarak bir kısım faaliyetleri daha devam ediyor olamaz mı?
    15- Krediyi veren firma ortakları bu parayı almak için girişimde bulunmuş mu, mahkeme vb yollara girilmiş mi, girilmemişse neden girilmemiş?
    16- Kredi aldıktan sonra ticari yapısı, mali tablolarında düzelme olmuş mu, kar payı dağıtımına girmişler mi, girmemişlerse, varlıklarını mı artırmışlar?
    17-Asit test oranı, cari oranı, likidite oranı vb mali tablo analizleri nasıldı süreç içerisinde?
    18-Mağdurlar tam olarak kaybettikleri nedir, ellerinde şirket ortaklıkları var, ama zarar ettiği için kar payı alamamak mıydı?
    19- Yorumculardan biri, baktım şirket konkordato ilan etmiş demiş, eğer bu doğruysa, şirket bu ilamdan önce en son ne zaman ortak almış, veya konkordato dan sonra da hala ortak alımı yapılmış mı, ki bu yapılamaz, bunu söz-hatır senedi şeklinde mi yapmışlar eğer yaptılarsa?
    20-Şirketin kaç iştiraki vardı, her iştirak mi zarar etti, kar eden iştiraki hiç olmadı mı?

    VS VS VS BİR SOLUKTA YAZDIM BUNLARI..

    Azizim, madem gazetecilik yapıyorsun, belgeler demişler, bu hususlarda insanı tatmin eden bir yazı yazmalısın. Manipüle edilmiş bile olabilirsin, pireyi deve yapmış olabilirsin, bilmiyorum belki devedir pire kadar yazmışta olabilirsin, ama açık yazmalısın. Çay muhabbetindeki iki insanın sohbeti gibi aynı mahallede oturan, arka planı bilenlerin anlayacağı bir dil ile yazmışsın ama tüm dünyaya yazmışsın bunu. Yazından birşey anlamadım o yüzden. Lütfen, ama lütfen böyle büyük iddialarda bulunurken çok açık verilerle gel. Tek bir rakam yok yazında. Yazından çıkaracağım tek mantıksal silsile, titan zinciri çıkıyor bende bu anlatımlarından. Azizim, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiş derler, titan zinciriyle batmakta olan bir şirketi kurtarma arasındaki farkı da buna göre ayırma imkanını sun insanlara. İşgüzarlık beceriksizlik varsa onu ortaya koy, titan zinciri varsa onu koy. Niyetleri anlamayı ortaya çıkardığın verilere, rakamlara bırak. Bunu anlayan erbabı anlar. El elin eşeğini türkü çağırarak arar da olabilir bu durum, elin parasını bir başka el kendini yormadan kullanmışta olabilir, olmaya da bilir, ama şu, madem birşey sunuyorsun tüm çıplaklığıyla sun lütfen. Gerçeği önce ortaya koy yorum yapmadan, tüm sağlıklı verileri koy ortaya, s onra kendi yorumuna gir lütfen. Sürçü lisan ettimse affola, ama böyle bir yazıya bu uyarım gerekliydi benim açımdan.

    • Selim bey, sirket ortaklarının ana adı, baba adı, anne kızlık soyadı bilgileri de olmalimiydi :).

  12. Bence Cevdet Türkyolu ve ust duzey abilerin Tekirdağ da alıp işletemeyip iflas edince Kaynak holdinge sattığı hayvan çiftliği olayını inceleyin. Kaynak holding genel muduru Sedat Kocarın kardeşi de bu şirkette veterinerdi. Benim bilgilerim eksik olabilir. Iyi bilenler çoktur. Araştırırsaniz iyi olur.
    Ayrıca 20 yıl hizmette çalıştım ve tazminat alamadım maddi sıkıntı var dediler yasal hakkımızı kestiler. Tazminatın kalkacağını duyan ağababalar hemen tazminatlarinı alıp başka yerlere tayin oldu. Ahan da bunu yapan benim bildigim Mustafa Özcan.
    Yani demem o ki namussuz heryerde namussuz ve yaptığı uyanıklığı makul gören din zanneden bir sürü var. Bunların ellerinde güç de var.
    Tazminat meseleleri olunca şöyle dua etmiştim Allahım bu devleti bu abilerin ellerine bırakma.
    Hizmette temiz insan çoktur. Halisane Allah rızası güden çoktur. İdareye geçip de batmayan insan azdır.

  13. Ahmet Dönmez bey meseleyi çok güzel izah etmiş…

    Gazetecinin yapması gereken sorunu öğrenebildiği kadarıyla, öğrenebildiği şekliyle haber yapması ise -ki öyle- Sayın Dönmez de öyle yapmış. Çok da iyi olmuş. Kimse de “sorunların çözüm yöntemi bellidir; sosyal medya sorunların öğrenildiği ya da çözüldüğü bir yer değildir” demesin.

    Basit biri olarak, faydasının zararından daha çok olacağını düşünüyorum…

    Yazıda: Söylemek (12), Anlatmak (12), Demek (13), Konuşmak (9), Dinlemek (4), Şikayet Etmek (6 -muhtemelen bunlar da sözlü şikayet) kelimeleri belirtilen sayılarda kullanılmış.

    Yazmak kelimesi hiç kullanılmamış.
    Evet “Yazmak kelimesi 0 (yazıyla “sıfır”) defa kullanılmış.
    İnanmıyorsanız Ctr+F ile ya da başka şekilde aratın.

    “Dedik”, “söyledik”, “anlattık”, “konuştuk”, “ifade ettik”, “açıkladık” dedik…
    Yahu Abi-Ablalarım, “vicahi kütürden yazılı kültüre geçme zamanı” -bu yorumu okuyanların mühim bir kısmının ifadenin kime ait olduğunu, ses tonundan anlayabileceğini düşünüyorum- hala gelmedi mi?

    Not: Yazıda dört yerde “belge”, bir yerde de “defaatla rapor” kelimesi kullanılmış. Muhtemelen Sayın Dönmez’in eline geçebilen bir belge ya da rapor da yok. Yani onlar da söylentiden ibaret…

    Sırasıyla…
    SOOYlenmediği… ŞİKâyet edilmiş… anılmış… onlarca… ŞİKayet edilmiş… KOONuşuyorum… KOONuşan… ANlattık… uyardık… DİNletemedik… SOOYlediklerimiz DİNlenmemiş… KOONuşsak ne olacak… KOONuşmasak ne olacak… KOONuşsun… SOOYleyecek bir şeyimiz yok… ANlatılıyor… ŞİKayet ettiklerini öğrendim… parasal konuları ANlattıkları… var sayın iftira… DEEdiklerimiz doğru değilse… doğruysa… kimse oralı bile olmamış, her platformda müdafaa etti… susturmak için…… destek verdi… üstünü kapatmaya çalıştı… aylarca direndi… lobi yaptı… nüfuz kullandı… telefonla arayarak… ağırlık koydu… sessiz sedasız çözmek… olayın duyulmasını… kararı almışlardı… kararı aldılar… DEEdiklerimizle… SOOYlüyorsak… dayanır… müdahale edin… talebinde bulundular… diyerek… randevu aldı yanına götürdü… şaşırdılar. DİNlemeden… tersledi… savunmaya geçerek… benim haberim var… sordu… izin verdim… yapsaydı… sordunuz mu… çıkışt… haberim var… diyorsunuz… biliyorsunuz… sorduktan sonra… tezgah kuruyor… yalan SOOYlüyor… gizleyerek… yönlendiriyor… menfaat elde ediyor… suçlamalarda bulundular… SOOYlemeden, çağırdı… görüştükten… DEEdiler… DEEdi… ANlatınca… zanneden… çok şaşırdı… hayal kırıklığına uğradılar… ANlatmadılar… düşünüyorlardı… duruma müdahil oldu… DİNledikten sonra… kararı aldı… DEEdi… SOOYlüyorlar… ricasında bulunuyorlardı… duymaya başladı… patladı… ŞİKayetleri ayyuka çıktı… “dedikodular”… KOONuşulur hale geldi… KOONuşmalar oldu… telkinlerinde bulunuyordu… ortaya saçılıp… ortaya çıktıkça… ayağa kalktı… SOOYlenmediğini… harekete geçmeye başladı… DEEnmiş olması… açıklaması yaptı… görüşme gerçekleştirdi… ŞİKâyetçi kişi… heyetin karşısına çıkarılacaktı… gizli tutulması istenmiş… DEEnmişti… haber uçurunca… ŞİKâyetçi rahatsız olmuştu… görüşürüm… diyerek… birebir görüşme yaptığı… ANlatılanlara göre ANlatır mısın?”… diye sordu… ANlattık ya abi… soruyorsunuz… ANlamamışız… ANlatır mısın… ANlatacağım… DEEyince… ne DEEdiğinin farkında mısın?” ANlatacak bir şeyim yok… görüşme sona erdi… DEEdiniz… itirazları yükseldi… direndiyse… SOOYleyen… ısrarla savundu… dikkat çekmişti… olduğu belirtiliyor… gelelim iddialara… parasal şaibeler olan… SOOYle cevap verdiği öne sürülüyor… SOOYleyip duruyordu… özel görüşmeler yaptı… DEEdiği iddia ediliyor… KOONuşmasıydı… diyen… şu cevabı veriyor… dedikodulara karşı… DEEdi… SOOYlemek istemiyor… DEEmekle yetiniyor… KOONuştuğum… diyor… duydum… şu ifadeyi kullanıyor… düşünmüyorum… işin ele alınış şekli… iddia edilen kişiler… diyor…

    • Uğur bey, Ahmet beyin gazeteciliğine sözüm yok. 5N1K vs de demiycem. Ama bir olayın itibar suikastine sebep olmaması için tam olarak ortaya konması gerekir. Kendim bizzat yaşadığım bir olayı anlatayım, yıllar önce, hizmette vazife de yapmış birisi, okul sonrası yurt dışı eğitim danışmanlık firması kurmuş. O dönem de revaçta. Ve bizim arkadaşlardan da o firma aracılığıyla gidenlerde oluyor. Yani, sana dil kursunu ayarlıyor, dil kursuyla anlaşması ne ise komisyonunu alıyor. Kalacak yer istersende ayarlıyor. Yurt dışına giden arkadaşım, kaldığı evdeki arkadaşına danışman firma ayarladı falanca şirket deyince, açmış ağzını yummuş gözünü. Seni de mi kazıkladılar, hizmetimi kullanıyorlar, yazıklar olsun bir sürü veryansın. Bende dünyanın parasını verdim o danışmanlık firmasına, sen kendin bile bağlantı kursaydın davetiyeyi mail yoluyla alırdın, 200 300 doları haybeden alıyorlar, birde bunlar namaz kılıyor vs diye ortalıkta veryansın ediyormuş o yıllarda. Bu ticaret, çeşitli saiklerle tanıdığı insanlara giderler, tanıdığı avukata, tanıdığı doktora. Bazen de güven duygusuyla giderler. Bazen de, tembellikten giderler, bilgiye ulaşmak zordur, hazır yapanı biliyordur, güven duymuştur vs. Yani herşey usulunce. Bizzat şahit olduğum bir olayda bile, adamcağızı yerden yere vurabilen düşük IQ lu kişiler çıkabiliyor. Bilginin satılabilen birşey olduunu bilmiyor, o adamın bir dükkanı olduğunu, bu işi geçimi için yaptığını bilmiyor. Herkes orayla gidiyor, bende gidiyorum demekki bu adam iyi kazanıyor, vay yazıklar olsun.. mantığı sağlıklı değil. Kimseyi adam çağırmıyor, hatta kendince indirimde yapıyor. Memlekette yüzlerce yurt dışı eğitim danışmanlığı var, böyle işte bazıları da bu açığı bulup, o ara aşamaları kaldırarak para kazanabiliyor. Bu hayatın özü. Heryerde var bu tarz ticaret. Ama işte, Gerçeği eğip bükebilen, ya da kendince böyle olmaması gerekiri Farz olarak sunabilen kişilerde çıkabiliyor. İnsan kafası kadar insan mantığı var.

      Bunları ne için yazdım, şunun için: Hizmette kalmış biri yurtdışı eğitim firması açar, ve başkaları gibi hizmetten olanlara da yurt dışında üniversite, kurs, barınak ayarlar ve bu hizmeti için bir bedel belirler ve ücretini alır..

      Bakınız, olay ne kadar net değil mi… Sonra olayı irdelersek, aceba adamın hiç mi haklılık payı yok dersek de, şöyle düşünürüz, birilerine komisyon verip bana insan yollarsan sana payını veririm demiş mi dememiş mi, bu amaçla hatta çok kişiyi yurtdışına gitmek için teşvik eden olmuş mu, fahiş ücret almış mı vs vs sorularını sormaya başlayarakda durumu irdelersin.. Ve, bunları yapsa dahi bunlar evet ticaret içinde olabilecek şey mi, değil mi onu da irdelersin..

      O yüzden ISRARLa OLAYIN TAM ANLATILMASINI İSTİYORUM. Az önce bahsettiğim kişi gibi biri çıkabilirde. Olayı abartan çıkabilir, vsvsvs

      Yazı da, birde böyle giderse firma batacak demiş denmiş, ama nasıl gider ne oluyor hiç anlatılmamış. Böyle giden şey ne. Bugün hangi bankaya batacak desen,mudiler gitse o banka 1 haftaya batar. Teknik anlamda, mali tablolarındaki oranlar sınırların dışına çıktığında, BDDK olaya el koyarda. Bank Asya olayını unutmayın memlekette, benzeri yani. Şimdi yazının biryerinde böyle giderse batar diyen insanlar var, ama o an batmamış mesela, çok çok sonra batmış, hatta isteyenlerden parasını çekebilir diye hüküm konmuş.. Arada geçen bir zamandan bahsediliyor demek ki diye düşünüyorum. Birde sürekli batacak deyip ver paramı arkadaş dersen bugün her girişim batar. Varlık ayrı, likidite ayrı. Bilmiyorum, haksızlık yapıyorumdur mağdurlara da belki. Ama şunu bilmek istiyorum. Nedir olay, tam koyun. Mesela olay bir kaç adam üzerinden gidiyor. O adam olmasaydı, bir başkası gelseydi düzelecek miydi mesela. Sorun o adam mı, işletmenin kendisimi, yatırımmları mı.. Nedir sorun.. Sorun o kişinin ortak olması mı… Sorular çok, ve bilgi olsa on kat daha artar sorular da. Sorgulamak istemek güzel ama gazetecilik, bildirim dışında, bu olaya bir başka gözle bakıyorum ben, anlayamıyorum. Tek bir insanı, bir kaç insanı dinlemek asla ama asla yeterli değildir. Herkesi dinlemek gerekir, Tezi, antitezi. Bilemeyiz, inanın şirket batıyor dendiğinde kar ediyorda çıkmış olabilir, biri ,birkaç korkusundan parasını kurtarmak istiyorda olabilir, yaygara yapıllmış ve iş çığırından çıkmışta olabilir. Diyeceğim bu benim, net sağlıklı tüm fotoğrafın ortaya konması. Ama malesef hiçbir veri/rakam/süreç anlatımı yok. Sosyal bir okuma var, ama mali okuma yok. Bu tarz olaylarda mali okuma önemlidir. Herkes yolsuzluk yapıyor der, ama bir bakarsın yolsuzluktan kasıt usulsuzluktür. Usulsuzluk de asla yolsuzluk demek değil. Bir dükkan,vergi tablosunu dükkanına asmazsa buna USULSUZLUK cezası kesilir, ve olayın özü bu, birtablodur ama kanun as demiş ceza veriyor. Ama şimdi anlamayan bir düşük IQ lu bunu, dükkanında maliyeciler vard, adama yolsuzluk yaptığı için ceza kestiler der mi.. ? Elbette, diyen birlieri olacak.. Kaldı ki, müşteriye 20 liralık alışverişi için fiş kesmemekte Vergi ziyaı suçu, hiç kesmemekte. Yani, ölçü, nisbet, insaf çok önemli bu konularda. Bugün, vergi kaçakçığı,vergi ziyaı suçu, 1. dereceden usulsuzluk, 2. dereceden usulsuzluk desen bir vatandaşa büyükten küçüğe doğru sırala desen, çok büyük oranda insan bunu yanlış yapar. Bu normal. İnsan yargıları, özellikle mali konularda, çok ama çok yanıltıcıdır. Aslını bilmediğniiz olaylarda, yorum yanıltabilir. Allah demiyormu, Zan dan kaçınınız diye. Bugünler için elbette bize de düşen şey. Kimseyi savunmuyorum. Ama ısrarla olayı Ticari yönüyle, Mali yönüyle ÇIPLAK olarak görmeden bir yargıda bulunmanın haksızlık olduunu düşünüyorum. Vea itibar bir firmanın herşeyidir, düşünün itibar öyledir ki, adını bile ayrı satarsın işlemenin istersen. Şimdi yaygara mı koparılmış, nasıl olmuş olay, bu yaygaradan etkilenmişlermi, onu da bilmiyoruz. Tekrar söylüyorum, birkaç yüz büyük mudi bir bankaya gitse, ver arkadaş paramı dese, şu an istiyorum dese, O banka çeke. Hatta daha büyüğünü söyleyim. Merkez bankasından istesinler bugün ülke çöker. O yüzden, lütfen amalütfen diyorum , tekrar ediyorum, böyle olmaz, gazetecilik olabilir dersin vs ama bu olaydan ben tatmin olmadım. Her okuduğuna inanmak çok yanlış bir şey, okudum evet, iddialar büyük, ama olayı göremiyoruz. Olay , veriler, belgeler, rakamlar, yok ortalıkta. BAŞINDAN SONUNA KADAR BUNU İNCELEMEYEN insanda, hangi aşamasından buna dahil olursa yine bütünü gören gibi olmaz.Neyse, canım sıkıldı yazıyorum bir işe yaramaz yazdıklarım da, yine de içimde tutmayım. Bugün rasyonel bir tacir gibi hareket etme sorumluluğu var firmanın. Mahkemelere gidiyor alacaklılar, firmalarkendini savunuyor, diyor ki, biz rasyonel bir tacir gibi hareket ettik, ve öyle kararlar çıkıyor ki, şaşırırsınız. Hatta en ilginç yanı şu.. iddiaları, savunma avukatlarının yazdıklarını görseniz, firma yöneticilerine demediğinizibırakmazsınız, vay be, dersiniz, adamlara bak ne kadar kötü yönetmişler. Sonra, karşı avukatı dinlersiniz, öyle doneler kor ki, şeytan ayrıntıda gizlidir, o ayrıntılar herşeyi değiştirir. Bu olaya da böyle bakıyorum hep. Mali, ticari konular asla öyle basitçe anlaşılacak beyanla anlaşılacak durumda olmayabilir.

      Bakın bugün ülkemizde de, mahkemelerde hakkımızda nelerneler söylüyorlar, ne yafta yedik, vay …. diye arkamızdan ne laflar söylüyorlar, Halk bu yüzden inanıyor. Neden? Çünki, aksini adam gibi onların tvlerinden , adam gibi ortamlarda sunsak anlatsak aklı selim herkes evet ya der. Savunma Hakkı kutsaldır.. BU ÇOK ÖNMLİ.. SAVUNMA HAKKI KUTSALDIR.. bu olayda kimin neyle suçlandığı tam belli değil, olay belli değil zatende. Her neyse.. Hürmetle.. Sürçü lisan ettimse affola..

  14. Nijerya’ya da sıra gelecek mi Ahmet bey; 2000 yılının başında Abuja’da, Türkiye’den gönderilen himmetlerle (cemaatte ilk defa olduğu söylenen) kurulan M’art adlı şirketin nasıl 1 milyon dolardan fazla parayı batırdığı ve halen o ilgili kişilerin elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı da araştırmalarınızın arasına girse iyi olur. M’art adında bir şirket kuruluyor, zamanın Nijerya imamı @gburtac tarafından, Mogolistan’dan getirdiği yardımcısı mustafa güler, mevlüt kızılay ve Yusuf adlı kişi ile birlikte şirketi bir süre idare ediyorlar, Türkiye’den gönderilen ve okullarda kullanılacak olan mobilyaları bu şirket üzerinden satarak akıllarınca daha büyük kâr elde edeceklerini iddia ediyorlar, bu zaman zarfında @gburtac ayda bir avrupa’ya, abd’ye, Türkiye’ye ve daha nice bir çok yere gidip gidip geliyor fakat öğretmenlerin maaşları klasik olduğu üzere 3-5 ay gecikmeyle ve eksik olarak yatırılırken. İmam geziyor ama öğretmenler malariyla uğraşıyor, maaşlarını alamıyor, Türkiye’ye gidemiyorlar, fakat bir süre sonra bu şirket batıyor, paralar nerede belli değil, mallar nerde o da belli değil, fakat @gburtac taltif edilerek önce macaristan imamı, sonra da konfederasyon genel sekreteri yapılıyor, şimdilerde de twitter’dan masum rolü oynayarak ahkam kesiyor. İlk defa kurulduğu söylenen şirket, ilk defa batıyor ve durumdan da kimsenin haberi olmuyor. Ek bir bilgi, aynı tarihlerde Afrika imamı da Köz. Neyse daha fazla yazmayayım, yazarken midem bulandı, eski günler hatırıma geldi, lütfen bu konuyu da gündeminize alır mısınız, bunun için Önder aytaç bey’den de destek alabilirsiniz.

  15. Ahmet bey keşke bu iddia ediliyor diye söylediğiniz şeyleri kimler söylüyor isim vererek anlatsaniz. Böyle sürekli olunca bi yerden sonra acaba dedirtiyor. Yani inandırıcılığını kaybediyor.
    Ayrıca bu hizmet de neymiş arkadaş benim anladığım kampta tam bir kurtlar sofrası var. Yönetim kademesi bildiğin Dallas dizisine dönmüş. Bu insanlarda hiç mi Allah korkusu yok. Bu kamp fitne fesat yuvası gibi bişey olmuş. Artık gulen i eleştirilerden soyutlayanlar bana Erdoğan iyi ama çevresi kötü yakıştırması gibi geliyor. Bu kadar pislik gulene rağmen oluyorsa ve iyi niyetliyse bıraksın lagvetsin bari daha fazla zarar gelmesin insanlara

    • 50 tane isim verildi, hala “hizmettekilerin hepsi sahabe, o yapanlar da mitten sızmış” diye kendini kendinizi kandırıyorsunuz, kabul etmesi zor gelecek belki ama cemaatin tepe kısmı girdiği hakları temizlemek için korkarım sırattan zor geçecekler. İsim isteyen de kendisi müstear yazmış, garabete bakar mısınız?

  16. Vazifeli birinin tek başına “Orada bazı psikolojik sorunları vardı. İntihar edeceğini söyleyip duruyordu. Rehabilite olsun diye buraya gelmesini uygun gördüm.” şeklinde bir cümle kurabilmesi bile ne kadar despot biri olduğunu gösterir. Gerçekçi olalım. Üstüne karşı “saygı”da kusur etmeyen altına istediğini yapabilir.

    Aynı cümleyi ben de duydum. Kaç Boğaziçili öğrencinin psikolojisini bozmuş kişiyi atayana, yıllar sonra “Bu adamı neden atadınız?” diye sorunca aynı cevabı vermişti. Masumların hiç önemi yok. Önemli olan despot idarecinin yancısına alan açması.(İşin daha iğrenç yanıysa bunu diyen kişinin hiçbir işkence olmadan, ilk gözaltı anında itirafçı olup serbest kalması)

    Burada sorun tek tek insanlar değil. Yazının içinde geçen “Çete” ifadesinden emin değilim ama vazife vermek için aranan şartlar içinde “liyakat” veya “istişareye açık olma”nın ilk sıralarda olmadığını adım gibi biliyorum. Hatta aranan tek vasıf var desem, çok büyük oranda doğru olur: Kuru İtaat

    Mesela Tahsin Gül’ü ülke hadimi, ardından ABD’nin beşte birinin sorumlusu yapan özelliği nedir?

    Sağınıza solunuza baksanız kenara itilmiş ve bu işlere ehil olabilecek kaç kişi görürsünüz?

    Bu yazılar, bölüm bölüm dedikodu havası verse bile devam etmeli. Ne olduğumuzu, sistemin ne olduğunu görme adına kötü bile olsa bir ayna tutuyor. Aksi halde bunlardan kaç kişinin haberi olur?

    15 Temmuz’la ilgili ilk yazılar çıktığında da gelen tepkileri hatırlıyorum. Verilmesi gereken cevaplar verilmediği, atılması gereken adımlar atılmadığı sürece bu rezillikler illa ki birileri tarafından ortaya çıkarılacak. Ortaya çıkaran bir yerlere angaje veya değil, mühim olan bizim halimiz. Rezilliğe kızmayıp, eksik bile olsa, ortaya çıkarana kızmak nasıl bir mantıktır?

    Daha iyisini istemek hakkımız ama her şeye rağmen gayet iyi iş çıkarılmış. Susarak çözüm üretilemediğini 4 senedir hakkel yakin görüyorum.

  17. Öncelikle Mağdur olan Arkadaşlar veya bundan sonra mağdur olacaklar ,İster Cemaat içinde ister dışında ticaret yapacak olanlar veya ortaklığa girecek olanlara acizane 40 yıllık tecrübeme dayanarak bir nasihatta bulunmak istiyorum.
    Ticaret bir ilimdir.O da Ticaret ilmidir.
    Din ilmi veya başka ilimler değildir.
    İlminiz ve tecrübeniz yoksa Ticaret yapmayın.
    Çıraklığını yapmadığınız bir işe girmeyin.
    Siz ticaret bilmediğiniz halde veya bildiğinizi zannettiğiniz halde Bilgisine güvendiğiniz kişi veya kişiler size ortaklık teklif ettiğinde daha fazla kazanma heyacanına kapılıyorsanız anlayınki kesin o işte zarar edeceksiniz.
    Sebep olmayın.
    Sizin yüzünüzden işi bilende zarar edecek.
    Hiç bir Real Ticari faaliyet girişiminde ,
    kazanma heyacanı olmaz aksine nasıl başaracağız kaygısı olur.Bu duyguyu dinlemeyi muhakkak öğrenin!
    Ortaklığa gireceğin işin çıraklığını yapmadan sadece güven duygusuyla ortak oluyorsan aldatan sen olacaksın unutma!
    Aldanan Aldatandır .Hadisi şerifide siz gibi hayalci çömez hızlı para kazanma sevdalısı veya sorunun çözümünü bu ortaklığa bağlayanlaradır.
    Ortaklık işi bilenler arasında olur.
    Ticaret;
    uzmanı olmayanı öyle bir çarpar ki cebini alır Düzenini alır çevresini alır hatta aklını bile alır.
    Şimdi örnekleri binlerce olan Talihsiz bu girişimde her zaman olduğu gibi tek ortak nokta iyi niyet.
    Unutmayın ki
    Uzmanlığı olmayanın iyi niyeti ihanettir!

    Şimdi Yöneticilere gelsin:
    Büyük şirketlerin hisselerine veya fonlara ortak olanlar istedikleri zaman paralarını çekemeyeceğini biliyorlarda veya zarar da edebileceğine inanıyorlar da sizin ortaklar niye inanmıyor?
    Hizmetin imajına zarar gelirse ben yaşayamam inancını nasıl riske ettiniz?
    Temsil kimliği olanların Şahsi ticaret başarısı olmadan teorik bilgilerle görsellerle ortaklığa sebep olmaları hangi eyvallahçılığın yansıması?
    Hadi böyle bir girişimde bulunacaksınız Ticari alemden belliki bir habersiniz.
    Oturun aranızda yeminleşin:Bilmediğimiz bir yola çıkıyoruz batsakta kalksakta aramızda kalacak pisliğimiz kimseye dokunmayacak deseydiniz!
    İnşallah son olur olanlardan dersler çıkarılır.

  18. Son yıllarda nerde problem bir idareci varsa tasmasının ipi hep Mustafa Özcan’da bitiyor.
    Kesinlikle bilin ki, şu iki vasfı taşıyan hangi idareci varsa kesinlikle Mustafa Özcan’ın itidir:
    –Hizmet mensuplarının ve özellikle de öğretmenlerin nazarlarında it kadar değerleri yoktur,ve onlar her zaman karşılarında el-pençe divan durmaları gereken kölelerdir.
    –Lüks ve konfor içinde yaşamayı severler.Makam odalarındaki tefrişat,kraliçe Elizabet’de yoktur.

    Bu yorumu kendi adımla yazmamam da korkumdan değil,kendisi hakkında yazılanlardan ibret ve nasihat almaktansa yazanın peşine düşmeyi tercih edebilecek bu lağım tıynetindeki ahmak gorillerle uğraşacak moral ve vaktimin olmaması.

    HEnin dahi sizin gibi Allah’ın belası sümsük gafillere kendi nezaket ve edebinden dolayı,hem de ne ızdıraplar içinde katlandığını zannediyorum.
    Düşün insanların yakasından behey nadanlar!

  19. Bu konuyu gündeme taşıdığı için Ahmet Dönmez’i öven de çok kızan da. Ahmet Dönmez’in gazeteciliğin ötesine geçen bir yaklaşımı var. Buradaki meselenin bir hukuki boyutu var. O zaten ABD’de cari kanunlara göre yürüyor ve biz onu tartışmıyoruz. Benim dikkatimi çeken bu konudaki yazılarında da diğer Hizmet içindeki problemleri gündeme taşıdığı yazılarında da takındığı tavır, kullandığı uslup. Şayet sadece bir gazeteci olarak yazsa, Hizmet’le bir geçmişi (olumlu yada olumsuz) olmasa bu uslup olmazdı. Yukarıda adaşım Selim Beyin soruları ve irdelemeleri bence çok yerinde ve realist. Yani hakikaten ne oldu sorusuna adam gibi cevap yok. Konunun o yönüne tekrar girmeyeceğim. Sadece şunu sormak istiyorum. Ahmet Dönmez bu yazılarında bir ön yargı taşımıyor mu? Ve ifadeleri tarafsız bir hakikat arayıcısının ifadeleri mi? Bu yazıdaki mış mışları çıkarsak geriye az birşey kalır ve buradaki gazetecilik de odur zaten. Geri kalanını çok sayıda trol hesabı da yapıyor. Ahmet Dönmez bu uslubuyla ne yapıyor. Bence gazetecilik değil (yukarda bahsettiğim bilgi kısmı hariç). O, hakikata ulaşmak, ne olduğunu ortaya koymak için mi yazıyor yoksa Hizmet’teki yönetici pozisyonlarındaki insanları alabildiğine eleştirmek ve itibarlarını sarsmak için mi? Bu soruya kendisi ve bu yazıları okuyanlar insaflıca cevap versinler.
    Ben Hizmet kurumlarında (resmi, gayr-i resmi) görev almanın çok riskli ve ağır sorumluluk gerektiren bir durum olduğunu düşünüyorum. Bunu profesyonel bir iş gibi yapmanın zorluğunun/riskinin farkındayım. Ama bu görevleri yapanların, hepsinin toptan töhmet altında bırakıldığı böylesi bir yazıyı hak ettiklerini de düşünmüyorum. Şimdi A. T. Gül adlı şahsı hiç tanımıyoruz. Buradaki anlatımlardan bir şirketin korkordatoya gittiğini zoraki anladık ve kendisi de bu işin içinde ve yanlış bir şeyler yapmış deniyor. Ama Ahmet Dönmez bize A.T. Gül ve bilumum sevmediği “abiler” ile ilgili korkunç bir tablo çiziyor, çocukluklarından beri herkesi çarpa çarpa buraya gelmişler sanıyorsunuz. Bu çizilen tablonun büyük kısmı Atlanta’daki şirketle ilgili değil ve anlatılan karalamaların delilleri de “iddia ediliyor, söyleniyor” gibi asla kabul edilemeyecek ifadelerle yapılıyor.
    Şu ifadeye ne dersiniz?
    “Günay’ın aynı zamanda cemaatin en tepedeki icra heyetinin de üyesi olduğu biliniyor.
    Daha doğrusu resmi bir heyet açıklanmadığı için üyelerin tam olarak kimlerden oluştuğu bilinmiyor. Bir, kendini ‘asıl heyet’ olarak sunan 5-6 kişilik bir grup var; bir de ‘hayır, heyette biz de varız, onlar tek başına yönetmek istediği için bizi yok sayıyorlar’ diyen ikinci ve paralel bir heyet var.”
    Burada konu Atlanta’da bir şirket iflası mı? Bir dolandırıcılık mı? Yoksa Hizmet’in idari işleyişi mi? Bu konudaki “iddilar mı”? Ve bunların dedikodu düzeyindeki bilgilerle harmanlanıp Hizmet’i karalamaya alet edilmesi mi?
    Sevgili Ahmet Dönmez, bu gazetecilik mi? Hele Mehmet Yaşa’ya “rüşvet alıyor” isnadına ne demeli? Hizmet Hareketi bu güne kadar hep insanların himmetleri ile yürüdü. Abi dediğimiz kişilerden şu anda zengin olanı da yok. Kaldı ki bu olayda A. T. Gül’ün çok açık Hizmet Prensiplerini çiğnediği açık. Orada Hizmet’te görevli biri kişisel ticari bir işe girişemez. O kısım müsellem ama bire bin katmak, eskiden şöyleydi vs. laflarını sokuşturmak gazetecilik mi? Bence Hizmet içindeki yanlış adamları ve adımları deşifre edecekseniz uslubunuzu ve yaklaşımınızı düzeltin. Bir de yazdığınız konu “efradını cami, ağyarını mani olsun. “Her telden Hizmet Karalaması”na dönmesin. Havuz yazarlarının durumuna düşüyorsunuz.

    • Yukarıdaki Ibrahim Yavuz olayında olduğu gibi araştırdım, sordum, vs tarzı sunulanların (bunlara bilgi demek mümkün değil) pek de sağlam şeyler olmadığı anlaşılıyor.

  20. Bir tutam tuz da benden olsun. Ahmet Donmez i yaziyi yazmasindan dolayi tebrik ediyorum. Bilgilendirmek icin yapilmis bir haber. Onun sayesinde, ne firildaklar donduruldugunu ogrenmis oldu,. Yoksa hala birileri arasinda kalacak ve daha nice tezgahlarda nice insanlar magdur olacakti. En azindan artik ortak ish kuracaklar daha iyi olcup tartip karar vereceklerdir.

    Darbeyi enistesinden ogrenen, gemilerin sahibi oglum diyen devlet baskanina kim ne kadar inandiysa, babasindan aldigi 200 bin dolar ile ortak oldugunu soyleyen sozde hadime de ondan fazla inanmaz.

    Hadim ne icin vardir? Merkeze para aktarsin diye vardir. Gerisini gecin. Sen 5-10 eyaletin basina bir hadim koyacaksin ve 5 sene merkeze hic para gondermeyecek. Dusunmek bile enayilik. Dusunun ya, hadim denen bir herif, kalkmis bana maashin ne kadar diye soruyor. Guya ona gore ne kadar himmet etmem gerektigini soyleycek bana. Az verirsem gozden dusecez, cok verirsek el ustunde olacaz. Hadi hayir oyle degil desin yuzsuzler.

    Baska bir hadimcik, kurbanin vermek istemeyen ama benim kurbanimi kesmeme vesile olur musunz diyen birine, keserim ama yarisini alirim, yoksa hadi baska kapiya diyor. Iste butun bunlar, ne kadar himmet getirirsen, o kadar ustlerde kahraman gibi alaka gormelerinden kaynaklaniyor. O yuzden, kimse hizmetin bir sucu yok demesin. Butun bunlar hizmetin meydana getirdigi atmosfer ve standartlarin sonucu.

    Tahsin Gul u kim koruyor? Tahsin Gul’e al bu 200 bini sirketin 3 te birine hizmeti ortak yap diyen kim ise o. O da muhetemeln ABD imami denen sahis. Ne diyor Tahsin Gul? Omer soyle himmet eder, boyle yardim eder vs. Yani adam bunlari gene merkeze para kazandirmak icin yapiyor. Ne diye gidip HE ye projeyi takdim ediyorlar?

    Eger olaylar ters gitmese patlak vermese, sonucta olacak olan su idi. Hadi bakalim, pamuk eller cebe. Senin sube su kadar kar etti. Merkezi gor bakalim. Yani tahsin, hem kendi hissesi icin kar alacak, hem de diger esnaflarin hisselerinden himmet. Esnaflar kendini ortak sansin. Tahsin gibi ziyniyetler her yerde. Bunlari hala imam sayanlarin aklina sashmak lazim.

  21. Selamlar.Ahmet dönmesin yaptığı haberiin tamamı olan iki yazıyı ve altındaki yorumların tamamını ,bu melseyle ilgili olabildiğince Twitter daki alt yorumlarda bilgi niteliği taşıyabilecek mesajları okudum. Atlantadaki Gül , kendisine ait olmadığı babasına ait olduğunu söylediği parayı kendisininde üzerindeki ABD. İmamının bilgisi dahilinde yatırdığını söylüyor .Sorunların halledilmesi için ABD imamına gidildiğinde mesele ABD imaminca hasır altı ediliyor.Daha sonrasında Onun üzerindeki üst durumda olan N.Tosun, ve M.Özcana gibi isimlere gidildiğinde sorunun ve meselnin halli yerine ” beni aşar” denilerek mesele hafife alındığı gibi yine umursanmiyor.Buradaki asıl mevzu : usulsüzlük ve böyle bir yanlışın yapılıp yapılmasından ziyade etkin ve yetkin insanların usulsüzlüge karışmalrindan öte ,onların üstünde olan “üstlerin” de mesleyi çözmeyerek görevlerini ihmal ededer suça ve günaha ortak olmaları.Dolayisiyle böyle bir yanlışı baştan aşağı yaparak,onaylıyarak, sorun kendisine iletildiği halde yapması gerekenleri yapmayanlar, ve herhangi sebep ve saikle mesleyi HAFİFETLETMEK isteyenler de suçuludur .Kimi işleyerek kimi onaylıyarak ,kimi de türlü nedenlerle hafife alarak böyle bir olay karşısında tavır almayarak ,bir vebal altında suçludur hem maddi hem manevi.Meselenin ana fikri budur .Yoksa Ahmet dönmesin haberciliğinin eksikleri,doğruları veya yanlışları değildir.Mesleyi ”mızrağı artık çuvala sığmayacak” noktaya getiren herkesin vebali vardır.Bu durum 15 temmuzda şok yaşayan hayatları kararan sadece milyonların yaşadığı inkisarı artirmiyor.Kurumsal yapı olarak bu olaylara aninda tavır göstermeyen “hizmet” kendi kendini bitirmeye devam ediyor. Umarım yayinlayabilirsiniz

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz